MUSTAFA ORAL
Sadece Rabbim Vardır Benim
Cansızlar canlıyla hayat bulur. Taşlar Kâbe duvarında Hz. İbrahim’le misali bir hayat bulur. İbrahim, İsmail’i Allah için kurban ederken, Kâbe’deki Hacer-ül Esved’e yatırır.
Taş bazen miraç olur. Kutlu başlangıçların ilk basamağı olur. Miraç gecesi Âlemlerin Efendisi (sav) Hacer-i Muallaka (Muallak Taş) üzerinden Rabbine varmıştır. Hacer-i Muallaka havada asıltıda durur. Ne altı, ne üstü; ne sağı ne de solu vardır. İşte ben öyleyim şu yalan dünyada. Ne altım, ne üstüm; ne sağım, ne de solum vardır. Ne yerim, ne de yüküm vardır. Herkes beni kendince bir yere koyar da ben kimseleri koyamam yere.
Rabbim sevmiş de özene bezene yaratmıştır beni/seni. Yere, göğe sığmamış, kalbimi mesken tutmuştur. Yere göre sığdıramamış, dua ve gözyaşıyla Hacer-i Muallaka gibi havada, meleklerin kanadında tutmuştur. Cansız taşı elsiz, ayaksız, direksiz, kancasız havada tutan Rabbim elbette dua ve gözyaşıyla süslenen beni de her daim el üstünde tutacak, yere göğe sığdıramayacaktır. Bütün dünya toplansa Hacer-i Muallakayı yere indiremediği gibi bütün dünya toplansa sırtımı yere getiremeyecektir. Değil mi ki, ne altım, ne üstüm; ne sağım ne solum; sadece ve sadece her şeye gücü, kudreti yeten Rabbim vardır benim.
Senin başın bulutlu bir dağdır
Suyun meskeni dağlardır dağlar. Dağlar rahminde sular taşır. Kamer Dağından çıkan bir parça su asırlarca aka aka Nil Nehrine dönüşür. Nil koca Mısır’ı sular. Kamer Dağından Mısır Ovasına bereket yağar. Senin başın bulutlu bir dağdır. Gözlerinden oluk oluk ırmaklar akar. Gözyaşı rahmettir, berekettir. Rabbin senin gözyaşınla dünyaya bereket ve rahmet yağdırır. Yeryüzünden göğe dualar, gökkubbeden yeryüzüne yağmurlar yağar. Duaların bulut olur, gözyaşı ve yağmur şeklinde dünyaya yağar.
Dünya kocaman taştır. Üçte ikisi sularla kaplıdır. Milyarlarca yıldır değirmen gibi döner durur. Geleni geçeni, kaçanı göçeni öğütür. İnsan dünyayı kalbine sığdırmak ister. Bohçalayıp götürmek ister. Oysa kefenin cebi yok. Koca bir taş parçası için çocuk gibi kavga edilmez. Birbirini taşa tutmaya değmez. Cansız bir taş için can verilmez.
Gözyaşının kaldırma kuvveti vardır
Dünya kâinatın Kâbe’sidir. Kâbe yekpara taştır. Hacerül Esved en değerli parçasıdır. 14 asır önce kabile reisleri Hacerül Esvedi Kâbe duvarına koymak ister. Öyle aykırı insanlardır ki kutsal bir işte bile tetikte beklerler. Değil mi ki kalpler putlaşmıştır. Kâbe denilen ahiret menzili putlarla doldurulmuştur. Ortam gerilir. Kan çıkacaktır. Beş gece beklerler. Nihayet birinin aklı başına gelir. Kâbe’ye ilk giren aramızda hakem olsun, der. Az sonra Kâbe’den daha değerli pırlanta (sav) içeri girer. Üflensin neyler.
Herkes rahatlamıştır. Değil mi ki Muhammed’ül Emin’in terazisi şaşmaz.
Dünya taşının inci gerdanlık gibi boynuna asıldığı Hz. Muhammed (sav) cübbesini çıkarıp yere serer. Hacerül Esvedi üzerine koyar. Birer köşesini verip taşı Kâbe duvarına getirirler.
Böyledir işte. Dünya bir cübbeyle taşınacak kadarcıktır. Bunun için Zamanın Bediisi yetmiş yamalı cübbeyle gezmiştir. Dünyasını bir sepette taşımıştır.
Efendimiz (asv) taşı alıp gediğine koyar. Bu gönül Kâbelerini fethetmek için ilk adımdır. Nitekim yirmi sene sonra Mekke’yi fethedecek, Kâbe’yi putlardan temizleyecektir.
Şimdi insanlar en basit şeyler yüzünden kavga ediyor. Senin Kâbe’yi andıran gönlün, Hacerül Esvedi hatırlatan gözlerin vardır. Gözyaşının kaldırma kuvveti vardır. Hacerül Esved misali kırık kalpleri sen kaldıracak, gönül Kâbe’sine sen koyacaksın. Anadolu kıtası büyüklüğündeki merhamet taşını gediğine sen koyacaksın. Dua ve gözyaşlarınla surda bir gedik açtın. Artık rüzgâr ne yönden eserse essin. Değil mi ki arkanda Allah’ın kudreti denilen bir ulu rüzgâr vardır.
Bilirim insanlardan da, dünyadan da soğumuşsundur
Kâbe’nin duvarı, Yusuf’un zindanı, Ayasofya’nın kubbesi taştandır taştan. Duvardan bir taş çekilince yıkılır. Kubbeden bir parça eksilince göçer. Gökkubbeden bir yıldız eksilince karanlık çöker. Bilirim kalbin gâh Kâbe, gâh Ayasofya, gâh gökyüzüdür. Bilirim gökyüzünden bir yıldız, gülyüzünden bir tebessüm, kalpkubbenden bir taş eksilmiştir. Gönül Kâbe’n sarsılmış, gülyüzün sararmış, kalpkubben karanlıkta kalmış, dünyayı çağrıştıran gözlerin ağladıkça ağlamıştır.
Sakinleş. Sana bir müjdem var.
Sıkıntılar Yusuf’un kuyusu, musibetler zindanıdır. Bir taşı düşerse üstüne basar çıkarsın kuyudan ve zindandan. Yer sarsılmayınca, kıyamet kopmayınca, hâsılı dünya/n başına yıkılmayınca cennete gidilmiyor ki. Bilirim içinde kıyametler kopmuştur. Dünya soğuk bir taş gibi yüreğine oturmuştur. İnsanlardan da, dünyadan da soğudukça soğumuşsundur. Hazır ol. Yüreğini ısıtacak bir çift sözüm var sana. Şükret, istediğin cennete gitmek, gönül Kâbe’leri inşa eden Hz. Muhammed’e (sav) komşu olmak, onun ellerinden Hacerül Esvede dokunmak değil miydi…
Bak arzuların gerçekleşti. Evet, dünyan başına yıkıldı ama bak gökyüzü de açıldı. Cennete giden yollar sonuna kadar açıldı. Buradan bakılınca cam balkon gibi duran göklerden cennet görülüyor. Ne mutlu sana.
Dünya bir futbol topudur. Bir tekmede sen salla. Varsın ayağın kırılsın. Kalbin kırılacağı kadar kırılmış zaten dünyaya. Haydi dualara sarıl. Gül yüzüne bir güzel gülüş, gökyüzüne bir yıldız kat. Gözyaşınla dünyaya maya çal. Varsın dünya çalım atsın, dünyalılar çalım satsın.
Dünya üzerine oturulan taştır
Zamanın Bediisi bir zaman, yekpara bir taş olan Van Kalesini kendine menzil edinmişti. Üzerine oturup denizi ve gökleri seyretmişti. Gece karanlığında Kale’den düşerken bile davam diye inlemişti.
Senin yüreğin dünyayı taşımaktan kamburlaşmıştı. Şükret, Rabbin dünya yükünü sırtından aldı. Artık dünyayı ayaklarının altına alma vakti.
Şu taşların dili olsa da konuşsa.
Dünya üzerine oturulan taştır.
Toprak altına girilen sığınaktır.
Dünyanın üstüne otur, ahiret âlemlerini seyret.
Değil mi ki dünyanın Allah katında sinek kanadı kadar kıymeti olsa asilere bir yudum içirmez.
Varsın başkaları için dünya derya olsun.
Yeter ki Rabbin seninle olsun.
Aşkı taşa yazmak
Zübeyir Gündüzalp taşların dilinden anlardı. Zamanın Bediisinin kalbindeki hakikate gönülden bağlıydı. Zamanın Bediisi de Zübeyir’in hallerinden anlardı. Taş bu taş, sarsılmaz. Zübeyir’imi kâinatlara değişmem, derdi.
Sen Zübeyir gibi bir taş olmak istemez miydin… Taş dediysek Kâbe duvarından, Uhud Dağından bir parça Zümrüd-ü Anka işte. Varsın dünyalılar mücevher peşinde koşsun. Sen yeter ki Zübeyir gibi yerinde sağlam dur. Gözyaşınla taşa yazı yaz. Bilirsin, suya yazılan unutulur da taşa yazılan unutulmaz. Misal: Zübeyir Gündüzalp, İbn-i Hazm
Sabret, dağların, taşların sana selam durması yakındır.
Sahabenin bir hurması başkalarının Uhud Dağlarından daha ağır çeker. Senin kalbinde Uhud Dağından değil Sahabe Dağından bir taş vardır. Şimdilerde bazılarının yürekleri taşlaştı. Kendilerini dünyanın sahibi sanıyorlar, başkalarına dünyayı dar etmeye çalışıyorlar. Bazıları bunları putlaştırıyor, heykelini yapıyor.
Öyledir…
Sadece kalpler taşlaşmaz. Diller, eller, gözler kulaklar, ayaklar da taşlaşır. Bazen de insan her şeyiyle taşlaşır.
Taşlaşan kalp hissetmez.
Taşlaşan dil hakikati söylemez.
Taşlaşan kulak hakikati işitmez.
Taşlaşan el mazlumun, yoksulun elinden tutmaz.
Taşlaşan ayak Hakk’a yürümez.
Kalpten merhamet çıkınca taş kesilir. Şimdilerde masumlar, mazlumlar, yoksullar çok gözyaşı döküyor. Böyle giderse başımıza taş yağacak. Allah hepimizi taş edecek. Acele et. İçindeki şeytanları taşla. Efendimiz (sav) gibi dağlar ile taşlar ile zikret. Taşlaşmaya yüz tutmuş kalbine can ver.
Dağlar, taşlar selam durmuş Efendimize.
Sabret, dağların, taşların sana selam durması yakındır.
Değil mi ki ne altın, ne de üstün, ne sağın ne solun sadece Rabbin vardır senin.
Sadece Rabbim Vardır Benim