64 Yaşında
Hayatını Kaybetti
Edebiyat Dünyasının
Başı Sağolsun
“gecenin yargıç suları sorguluyor beni
ama, kıyısından kaçırıyorum şiirlerimi
sonra usulca yanaşıp yastığıma; yumruk
alıyorum, diş veriyorum, papatya karşılığı
senet imzalıyorum; yükseliyorum kalabalıklara…” diyordu şair Mehmet Müfit ‘Son Kuşlar’ şiirinde.
ama, kıyısından kaçırıyorum şiirlerimi
sonra usulca yanaşıp yastığıma; yumruk
alıyorum, diş veriyorum, papatya karşılığı
senet imzalıyorum; yükseliyorum kalabalıklara…” diyordu şair Mehmet Müfit ‘Son Kuşlar’ şiirinde.
Seksen Kuşağı’nın en ilginç, en kendine has şairlerinden biri olan Müfit, son yolculuğuna uğurlanıyor.
Mehmet Müfit’in cenazesi bugün ikindi vaktinde Karacaahmet Şakirin Camii’den kalkacak.
Şair ve Tiyatro sanatçısı Orhan Alkaya’nın “İstanbul'un Ağır Sultanları'ndan şiir kardeşim” diyerek uğurladığı Mehmet Müfit, 1952’de Manisa’da doğdu.
Çocukluk ve ilkgençliği babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yörelerinde geçen Müfit, İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi.
Altı yıl boyunca farklı üniversiteleri denediyse de (kendi deyimiyle “sürttü durdu”) hiçbirinde dikiş tutturamayınca vazgeçti.
Muhasebecilik, bankacılık, reklamcılık gibi işlerde çalıştıktan sonra kendi işini kurarak Perşembe Pazarı’nda sanayi ürünleri toptancılığı yaptı.
Bu dönemde tanıştığı antika ve antikacılığı çok sevdi. Kısa zamanda iyi bir toplayıcı ve koleksiyoner oldu ve Nişantaşı’ndaki antikacı dükkânını açtı.
İlk şiirlerinde Mehmet Müfit Erel imzasını kullanan şair, 1979’da Savaş Yolu dergisinin şiir ödülünü aldı.
1983’te Oktay Akıncı ile Yaşam İçin Şiir dergisini çıkardı; üçüncü sayısında anlaşmazlığa düşüp dergiden ayrıldı.
1985’te ise Tuğrul Tanyol ve Metin Celâl ile birlikte şiir dergisi Poetika’yı çıkardı.
Dönemin dergileri Somut, Yazko Edebiyat, Gösteri, Sanat Olayı, Düşün, Broy, Milliyet Sanat, Yusufçuk, Varlık ve Oluşum’da şiir ve yazıları yayımlanan şair, 1988’de ailesiyle birlikte aldığı ani bir kararla, “Para kazanmak için şiiri bırakmam gerekir, ikisi bir arada yürümüyor çünkü” diyerek Babıâli’den koptu.
1990’ların başında adına özel bir bölüm yapılan şiir dergisi Sombahar’da (Ocak-Şubat 1991) Orhan Kâhyaoğlu’nun dürtmeleriyle yayımladığı üç şiir dışında, neredeyse çeyrek yüzyıldır şiir yayımlamıyordu.
2010 yılında Seyhan Erözçelik’in yoğun çaba va baskıları sonucu (kendi söylemiyle “hariçten gazel attığı”) çekmecesindeki “birikmişleri” yayımlamaya başladı.
İstanbul’un Ağır Sultanları (Üç Çiçek Yayınları 1984), Tekkede Bahar (Çizgi Yayınları 1986), Herşey Dün Gibiydi: İki Eski + Üç Yeni Kitap / Toplu Şiirler (YKY 2012) adlarıyla yayınlanan kitapların şairi Mehmet Müfit’in şiirini, Metin Celal 2012’de yayınlanan yazısında şöyle değerlendiriyor; Herşey Dün Gibiydi’de hem Mehmet Müfit’in şiirini bütün olarak görüyoruz hem de 25 yıllık kopmanın nasıl bir sonuç verdiğini de gözlemlemek olanağı buluyoruz. Yani iki kanallı bir okuma mümkün.
Şair Mehmet Müfit, ilk iki kitabı İstanbul’un Ağır Sultanları ve Tekkede Bahar’da sokaktaki yaşamın görünen ve görünmeyen tüm yanlarıyla fotoğrafını çekmişti adeta.
Kapıcı, bakkal, ev sahibi, zabıta memuru, sekreter, simitçi, sucu fotoğrafın görünen yanında kendi sesleriyle yer almış, sözcükler o insanların günlük kullanımlarıyla şiirlerde yer bulmuştu. Fotoğrafın negatifinde ise şehrin yeraltını oluşturan simalar vardı; kabadayılar, kumarbazlar, alkolikler, esrarkeşler, torbacılar, erketeler, üçkâğıtçılar… Onlar da kendilerine has argoları, dili kullanma biçimleri ile şiirleşmişlerdi.
MEHMET MÜFİT
Son Kuşlar
gecenin yargıç suları sorguluyor beni
ama, kıyısından kaçırıyorum şiirlerimi
sonra usulca yanaşıp yastığıma; yumruk
alıyorum, diş veriyorum, papatya karşılığı
senet imzalıyorum; yükseliyorum kalabalıklara
ama, kıyısından kaçırıyorum şiirlerimi
sonra usulca yanaşıp yastığıma; yumruk
alıyorum, diş veriyorum, papatya karşılığı
senet imzalıyorum; yükseliyorum kalabalıklara
al tut şu sesimi kardeşim
-bırakma!
-bırakma!
Ferhat bile işaretlenmiş bu silindir kentte
nokta kadar hain, virgül kadar muhbir
bir gökdelenin gölgesinde. Şirin ise kayıp
çoktan kayıp, eflatun mürekkeple
kalın do kadar rüzgâr, ince do kadar yelken
bir düşüncenin tepesinde
nokta kadar hain, virgül kadar muhbir
bir gökdelenin gölgesinde. Şirin ise kayıp
çoktan kayıp, eflatun mürekkeple
kalın do kadar rüzgâr, ince do kadar yelken
bir düşüncenin tepesinde
al tut şu sesimi kardeşim
-bırakma!
-bırakma!
sinir uçlarım telex ve peyk hattında kullanıldı
saç kıllarım laboratuvarlarda incelendi, habis
varmış renginde. gövdem lime lime elektrik
artık gözlerim, oynanacak her gece maçının
aydınlatıcısı olacak. ve tırnaklarım
ve nasırlarım, antik bir ziynet gibi
kadife vitrinlerde yutturulacak
al tut şu sesimi kardeşim
-bırakma!
-bırakma!
alyansım, saatim ve oğlumun iki aylık
karımın dört yıllık resmi
al tut şu sesimi kardeşim
karımın dört yıllık resmi
al tut şu sesimi kardeşim
kardeşim
kardeşim