Belki de…

ABDULKADİR BOSTAN
Belki de…
 
sordum
ey yüce dedim
ey en yüce
ey yücelerin yücesi
intihar mı günahtır, günah mı intihardır 
"ikisinin arasında büyük bir sır var" 
"kendini daha çok okumalısın" dedi
"daha çok"
 
hatırlar mısın
fesleğenci geçerdi ahşap bir el arabasında, tüm şehir sen kokardı
-belki de, bana öyle gelirdi…
 
bir aldırış gibi bakma bana
baharları dölleyen rüzgar ben değilim
mutlak kadere dokunan giz
elinde yüce bir kitap
kavimlere nasihat dağıtan elçi ben değilim
eğer mutlak bir eğri varsa
onu eğirip büken ateş, ben değilim..
 
belki her şey öylesinedir
sanırım insan bir bahaneden ibarettir
uyuyup uyandığın bir rüyadan fazlası değildir belki de dünya
kısraklar ve sığırcık kuşları öylesine geçiyordur manzarandan
yel değirmeni boşluğu öğütüyordur, içinin ve hayretin
farkındalığın yetmiyordur sesinin buğusunu kazımaya
yorgun düşen zihninin dizlerindeki derman
bir uyanışa çağırıyordur belki
belki bir ses tükürüp atmıştır seni, kalbinin sarp kayalıklarından aşağıya
düştüğün gök değildir belki
bir bulut kadar dolmamıştır damarlarına henüz beklenen o muştu
öylesine bir yağıştır yağmurcunun elleri
bir gün duracağını bildiğin kalp
yutkunmayı unutacağın kursak
öylesine bir avuntudur belki hayatın dikine uzayan basamakları
aşınarak kendi döngüsünü tamamlıyordur evren ve muamma
ruh öylesine çırpınıp duruyordur yaşamın burcunda
avazın çıktığı kadar kirlenmek, incinmiş bir bedenin haykırışıdır
bir heykeltıraştır belki, hayatın elleri
her şey gibi yontulmanın sıradanlığına kapılmış gidiyoruzdur
-belki de bir sanatçının sanatını tamamlamasından ibarettir ömür…
 
belki de bir trajediden ibaret değilizdir
sadece patinaj çekip duruyoruz 2lemlerin kaygan zemininde
belki de anılar değildir, zamanı dev bir sarmaşık gibi sarıp duran cüce
yaşanmışlıklar içimizin sokaklarında hunharca dolaşmıyordur belki de
annesinin sesini kaybetmiş bir çocuk, gibi, kaldırımları kemire kemire
biriktiğin bunca hınç, olduğun inanç, düştüğün gaflet
tık tık tık diye büyüyen zamanın pençeleri
alaşağı olduğun her ahşap,
her fesleğen kokusu, aşk değildir belki de
sevmek öyle her zaman yalın ayak titreyen bir çocuk kalbi olmamalı
belki de büyüdükçe ormana dönüşen zihnindir, ruhunu budayan balta
günah dediğin incinmişlik 
karanlığa tünemiş baykuş kadar sessiz değildir belki de
kendi duvarlarına tırmanan her ateş yontusu, cehennem değildir
belki de, karış karış ölçüp biçtiğin, övündüğün yaşam metrekaren
alıp verdiğin nefeslerin yüz ölçümünden ibaret değildir
her hamlede mat olan bu kalbin şahı
bütün yıkılışların anıtı değil
belki de dünya tahtasında secdeyi ve merhameti var edenin öğretisi ile
-eğilerek yükselmektir, bunca hikâye…
 
bir su gibi bakma aynaya
belki de her akıp giden sen değilsindir
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir