Dünyagâh Müritleri

ABDULKADİR BOSTAN
Dünyagâh Müritleri
 
ceplerinin ağırlığını güç belleyen kafa ile 
ağzının kirini ideoloji belleyen politik kafanın 
bir araya gelmesinden oluşan yırtığın adıdır; defo

sanmıştım ki
bir dağa yaslanırsam dünyayı tekrar öperim avuçlarından 
bu görkemli çirkinliğim, varoş hallerim ve ketum ağrılarım
bir de dedemin gözlerindeki, umudun uçurumlarını yutkunan aynam 
oğlumu her özlediğimde gizlendiğim odalardaki o boşluk ve tanrı sesleri
kirlendiğim sular aklıma geliyor, kalbimi yıkadığım ateşler
çocukluğumdan kalkan trenler, hayat raylarının paslı kokusu
git gide çok konuşmalı ağızlara bürünüyorum
çenemden aşağısı uçurum
çenemden aşağısı, kardeş mezarlığı 
ve yutkunamadığım şeylerin kalıcı hazzı
şurada bir manolya olmalı diyorum, annem kokmalı
menteşeleri gıcırtılı bir pencere açılmalı, beş yaşım bana koşmalı
-beş yaşım; düz ve uzun saçlarını, deli tayların yeleleriyle yarıştırarak
herkeslere bakıyorum şimdi, çok alacalı kocaman gözleriyle
çırılçıplak bir ormanı, bir trajediye dönüştürene kadar giyiniyorlar
açlık ve çıplaklık korkusuyla uyutulmuş bir halkın
içimdeki at sürüsüne inananlarla, koşmaya inanmayanlar arasında
savurduğum yumruk, yenildiğim kavga, iyileşemediğim yara
ve aynı mağarada emzirilen ruhumun süt kardeşleri
hiç kimse içimdeki heykelin kuş olabileceğine ihtimal vermezken 
göğün rengine doladığım kanatlarımı görmezden gelen körlerle
aynı dünyayı ölmek 
-ne acı 
 
sanmışlardı ki
bütün devlere ve kanunlara yenilmeyi hazmetmiş 
eli ayağına, dizi alnına çakılmış dindar bir cüceyim
hayır! hayır! diye, keskin bir testereye dönüşebilseydi dilim
olabilseydim eğer, kendi sesime ses, kendi ecelime ecel 
şimdi; yağmura koşar gibi, fikrime koşan binlerce münevver çiçeği 
hiçbir zulme ışığını söndürmezdi böyle
dilimin tenine giydirilmiş dünya kostümlerini, yırtabilseydi dişlerim
tarihin bütün sayfalarını dolaşın derdim size, ey süt kardeşler
hepsinde insan aynı vahşetin heykeli ve heykeltıraşı
kan, kirli siyaset ve tanrısal makamlar
-bir de hiç tükenmeyen sevecen kılıfları, adalet, sevgi ve demokrasi 
esnaftı babam, küçük şeyler satardı 
küçüğün güzel olduğunu ondan öğrendim, hatta görünmez olmayı
köleliğin bedenlerde değil de, zihinlerde başladığını
aşkın; çok şatafatlı bir zindan olduğunu
alkolün nasıl kana karışıp da, insanı insandan dışarı çıkarttığını 
ademin payından bana düşen okkalı bir yanılgıyla uyandı içimdeki kör
leylakları çürüten bu bedende, bu ruh böyle çırpınmamalı
bir hata payı olmalı dedim gençliğin ve incinmişliğin
yüzümün, sesimin ve avuçlarımın işgal edilmiş yerlerinden başladım
-yaratanın yasal avuçlarına doğru koşmaya
dört şey sordu bana, ben tek bir şey anladım
Tevrat’tan, Zebur’dan, İncil’den ve Kuran’dan 
-şirk Allah’ın savaştığı tek tanrıdır…
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir