Aşkın ve Merhametin İnsafı Yoktur

NECATİ SARICA
Aşkın ve Merhametin İnsafı Yoktur
 
Başka orduları daha var mıdır Süleyman’ın
Ve hep mezmurlar mıdır onların ilahileri
Benim duyduklarımı ve benim söyleyemediklerimi söyledikleri
Ayağı kırılmış karıncaların inceldikçe incelen adımlarıyla
Gizli geçitlerimden geçirildiklerimi
Ve inceldikçe incelirken Tanrımızın köprüsü
Benim hep bir araf ve hep bir ahir gördüklerimi
 
Ah bir bilebilseydiniz siz
Benim yansıyıp yansıyıp yanılsadıklarımı
Yaralı köpeklerin bakışlarıyla sözler olduğumu
Ve bu benim kahredici bir onulmazlığım
Bir kehribar kamaşması gibi gelse de sözlerim
Kemiklerimden sıyrılıp önüne atıldığım
Yaralı bir köpeğin kalbi hep böyle midir
Mezmurları gibi hep Süleyman’ın ilahileri midir
 
Köprülerin başında benim tutuluşumu
Ve benim köprülerin altında akan sular içimde
Çöl gecesinde vurgun yemiş balıklar gibiyim
Tutuluşum köprülerin başında kan gibi ılık
Ve kan gibi gözlerimi kamaştıran kurtuluşum
Üstelik sarhoşu olmuş her yanım
 
Ve Süleyman’ın kayan yıldızlar gibi akışan orduları
Benim yansıyıp yansıyıp yanılsadığım köprülerin başında
Kendimi ve bir de kalbimi taşıyamadığım
İnceldikçe incelirken içimde
Sözlerimi pervasızlaştıran lisanımdaki kumların fırtınası
Sonrasında ses nedir harf nedir dediğim
 
Cezbelerimin bile sıçradığı gökyüzü gibi şu sesimle
Sadece Süleyman’ın gizlenmiş ordularıyla konuşan
Şimdi bu kim olabilir ki böyle
Öylesine konuşan içimde
 
Aşkın ve merhametin insafı yoktur dediklerim içimde saklanıyor
Sebepler kapısını açtırmak için içimden geçirdiğim gizli geçitlerim
Dudaklarımı tam da toprağa yakışan mısralarımla yakarken 
Harf nedir ses nedir ki diye söylediklerim
 
Andolsun ki söylediklerim
Şarabın ilk hüznüyle konuşup söylediklerim
Gittikçe uzaklaşan menzilimde beni ince bir sızı beklesin diye
Şarabın emrine ve hükmüne şarabın andolsun diye
Ki telafisine ve tefsirine sözlerimin yetmediği
Yaralı bir köpeğin kalbi
Üşüyen köpeklerin kalbi sığındıkça içime
Sıyırıp atsam bile kendimden kemiklerimi aç köpeklerimin önüne
Telafisine ve tefsirime sözlerimin yetmediği
 
Dem üstüne dem vurduğum kara bir kirazdan yaralar bile
Cebrail kanatlarının bile titrediği yerde
Aşkın ve merhametin insafı yoktur
Aşk ile bir dualıdır sanki titreye titreye
Cebrail kanatlarımız yansa bile
 
Kibritçi bir kızın
Masalın başladığı ve bizim köprülerle bakıştığımız
Ateşimizi yaktığı
Kirli ve sarı bir vitrinin önünde
Küçük ve çiçekçi bir kızın bakışı
Başka bir masalda bir çocuk daha ağlıyor diye
Annesinin ona bir çocuk gömülürse
Bütün yıldızların da kaydığını söylediği
Bu soğukta çok azımız için bile sıcaklık yoktur
Kibritçi kız üşürse
Masallar bile üşür çocuk gömülürse
Ve aşkın ve merhametin insafı yoktur bize
 
Küçük ve çiçekçi kızların gözlerinde büyürse hüzün
Kirli ve sarı bir vitrin önünde çocuklar üşürse
Ayağı kırılmış karıncalarımın gizli ordularından başka
Kayan yıldızlar gibi koşan atlardan başka orduları da vardır Süleyman’ın
Ve ben adıyla söylendiğim kadarıyla Süleyman’ım
 
Ve insanın titrediği yerde
Kirli ve sarı bir vitrinin önünde bile
Yer yarılsa da içine girsek dilediğimiz
Ve bizim kaderimizden kaçmak için denediğimiz
Söylendiğimiz kadarıyla olmak için
Unutmak için
Hatırlamak için bile kaçabileceğimiz hiçbir yer yok Tanrıdan
İnceldikçe incelirken zaman
Hep bir araf hep bir ahir gördüğümüz
Koşacak yerimiz yok
Kaçacak yerimiz yok
Bizi titreten bu yerden başka
Cebrail’in bile kanatlarının yanacağı bu yerden başka
 
Ve aşkın ve merhametin insafı yoktur
Savrula savrula getirildiğimiz bu yerde
Ve yoktur bizde bu yerlerin çilesi
Ne bir harfi ne bir sesi
Bu yüzden suskunum
Ve bu yüzden konuşuyorum
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir