Bir Yaradan Kara Kirazlar II

NECATİ SARICA
Bir Yaradan Kara Kirazlar II
 
Bayramlık sözler gibiydi avlusuna her bakışıyla, sualsiz sevişi kanat kanat, yataksız gülümseyişi güvercin kuşlarıyla yanar gibiydi, bu yüzden gülümseyişi, çağlayışı gibiydi yağmur sularının ve zamanın ermişi usanmazdı benim gönlümde eriyişi, bir ömür gibiydi yüce dağ yollarında yürüyen kervanların gönlüme erişi, ben onun ellerinden narlar giyinmişliğimle sözlerinin bayram yerlerinde, her çağımda yanılmışlığım yalanlanmışlığım, aldanışlarımla sönen gözlerimle ve nefessiz dudaklarımla ettiğim her duada yanıbaşımdaki kuşları beni yine kandırıyor, dedem yanıbaşımda ve ben yine ona kalbimi gösteriyorum küller ve dumanlardan alnımın yazılarıyla, sesi önümde ve arkamda bir sel gibi bakıyor, bakkal dükkanında dede ve bakkal adı ünlenirken, inceldikçe incelirken tanrının köprüsü, benim üşendiklerim gelirken aklıma, ellerimden sunulurken yoksulluğun bereketi, babamın ise sadece gece yarıları olduğu, annemin kuşlar dolusu bakışlarını toprağa sunduğu toprak yerken beni doğurduğu, toprağın kundağında benim gözlerimi ise toprağın doyurduğu, bahçenin kirazları bir yaradan kara kirazları dedemin hep koynunda durduğu, dedemin kuşağından çekip çıkardığı silahlar gibiydim, toprağın ve yaralarımdan kara kirazların adıyla ettiğim yeminlerim solarken, solarken bakışlarım paslı bir gecekondu avlusunda, o günlerin soldurduğu çiçeklerin çarşısında çağların yanılgısı gibiydim, bir imge olarak çiçeklerim ayaklar altında sokakların beni bir daha yaraladığı, daha çok zamanımız var diyerek insanın kendisi olmak için beklediği zamanın aslında hiç olmadığı, geçmişinden geçmeden bir insanın, benim de öylesine bir hikayemin olduğu bir yerim burada bir yanım orada ne çöl ne de deniz olamadığım, bulanık bir rüyadayım sanki kelimelerden kalelerimin her yıkılışında yeni bir çocukluğa başladığım, ben ağlar gibi konuşurken öylesine titrek ve öylesine ince hüzünlerle biraz tarifsiz biraz çılgın dedikleri çöl gecesinde vurgun yemiş balıklar gibi minik serçeler kalbime dokunurken gözlerimin rengini döker gibi söylediklerimin bilinmezliği,  dillerim ekmeğe dönmeden daha taş bebek güzelliklerimle öğrendiğim çocuk deyip geçtikleri, şimdi saçlarım kıvırcık tenim esmer çocuk kemiklerim ellerimde sanki kanım ile yıkanmış bütün çocukları seslenen bir kalbim var kara kirazlardan yaralar gibi.
 
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir