Zinda’ya Mektup

SUEDA ÇELİKKAYA  
Zinda’ya Mektup
 
Aldanan kadınlar cehennemin gölgesinde yaşar
bilir misin Zinda?
Kestim saçlarımı ve içtim son sigarasını…
Zaten ağlayınca çirkin olan çocuklardık.
Ben hala çok çirkinim
görüyor musun beni Zinda?
Senin kadrajında da var mı “kimin” kalbi?
 
Arabayı bayıra sürdüm ve benzin bitti.
Kaldı toprağın dibinde ki çocuk…
Aslında hiçbir şey söylemek istemiyorum
ama ağzımın içinde ağlayan biri var Zinda.
Bu aralar çok soru soran
ama hiç konuşmayan
bir kalbim var…
İstersen sana da alayım bir tane
sahi ister misin Zinda?
Şurada şehri yakınca
yeni tutuşan bir cehennemden aldım…
 
Küllerimin üzerinde çiçek yetiştirmekle
bir de köklerine su yerine yangın vermekle
meşhurum buralarda.
Çok sesli bir ağlamanın içine
çok yıldızlı bir gök ufalarken bulmuşlar beni.
Keşke bulsan beni!
 
Artık acının önünde diz çökmemeyi
öğretiyorum sancıma.
Çökmeyebilir miyim Zinda?
Sanki kum saatine dâhil
her bir zerre lehime işlerken ters çevrilmiş gibi…
Zaten yerden kalkmak yormuyor beni
yere düşmek olmasa!
 
Olan şeyler var Zinda…
Olmayı becerememiş bir insandan doğma merhamet gibi.
Yürümeyi öğrenemedim koşmak kadar.
Zıplarken şehre çarptığım başımı
tutamadım gövdemin üstünde.
Sen ki hiç duvar dibine çöküp ağlamamış
hiç avuç içlerinde tırnak izlerini bırakmamış
biri gibi mutlusun Zinda!
Mutlusunuz…
Mutlu olun…
 
N’olur yanına uzanayım Zinda.
Şimdi seni hala seviyorum demek…
Şey gibi mi!
Biliyorum.
Ben bu evi defalarca yaktım ama kapısını hala çalıyorum.
Bırak yanına uzanayım.
Artık ağız dolusu gülüşlerimi iğne deliğinden geçirip
kahkaha atan dudağımı dikme zamanı.
Merhaba Zinda…
Ben Geldim            .                                                         
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir