NECATİ SARICA
Selahattin Yıldız’a Mektuplar 3
Sevgili dostum ömür dedikleri varsın kanasın dursun, ancak böylece insanın kendisine yaklaşması mümkün herhalde. İnsan kendisinden koparılmış bir çiçek gibi hep bir düş kırıklığı içinde bir düğümü bir daha düğümlüyor gibi sanki. Tanrı beni zikredin yani hatırlayın derken kendini kenarda köşede unutmuş olan insan tanrıyı nasıl hatırlayabilir ki. İnsan kendisinde olmayı kaldıramadığı için kendini ötekinde arayarak kendisi ile dolaylı bir ilişki kurmak istemektedir. İnsan anne, baba dost, kardeş ve âşık olabilir ve birçok benzeri rolle yaşamaya çalışırken sürekli olarak kendisi olmaktan sakınmaktadır. Çünkü insanın kendisi olması cehennemi sorular getirir aklına.
Ben kimim takındığım maskelerin ötesinde, sonra sorular yağmur gibi dökülmeye başlar. Niye varım, nereden geldim, nereye gidiyorum, varlığımın anlamı ne? Hayatın içindeki rollerimizden birinde mesela baba oluşumuzda varlığımız kayıt altındadır, muğlaklık yok kesinlik vardır. Öteki vardır ve ötekiye karşı belirginleşen rolümüzü içselleştirir ve burada bir (kendi )parçası buluruz. Öteki ile kurduğumuz en derin ilişki aşk ilişkisidir. Kendiliğimizden hiçbir iz işaret kalmayana kadar tutuluruz bir başkasına sanki. Tutulma sonrasında bir tutunmaya dönüşür çoğu zaman ve artık varlığımızın bir sabitesi vardır. Muğlaklıklar yerini kesinliklere bırakmıştır.
Aşktan önce hep kaçtığımız kendimiz bir başkasında belirginleşmiştir artık. Ben sendeyim deriz ona ve onun aynasına bakarız kendimizi görmek için. Benlik bizi korkutan bir çöl olmaktan çıkmış ve bir vahadan çok bir seraba dönmüştür aslında. Sonrasında kimi zaman öteki tükenir ve insan kendi ile baş başa kalır fakat insan hala kendinden kaçmaya devam ederse bir şekilde macera böyle sürer gider, insan kendisiyle baş başa kalana kadar pek çok insan sahte ya da ikincil benlikler kurmadan neden kendisine tahammül edemez. Kendisi olup kendi ile baş başa yaşamaya kalkışanlar neden büyük acılarla karşılaşmak durumdadır.
Bu konuda en anlamlı cevapları psikanaliz verir ve tabii Carl Gustav Young. Young, gelişim psikolojisine yaklaşımı dönemindekilerden oldukça farklıdır. İnsanın karmaşık bir organizma olduğunu ve insan davranışlarında doğal içsel ve sosyal mekanizmanın karmaşık bir bölümünün etkili olduğunu savunur. Young psikanalizin temel unsurlarından olan ide, ego ve süperego mekanizmaları yerine bilinç, kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinç dışı olmak üzere üç boyutlu bir yapı kabul etmiştir. Kişisel bilinçdışı bireyin kendine ait oluşturduğu bilinç dışıdır ve unutulmuş veya geriye itilmiş yaşantılar daha çok tahammül edemediğimiz istekler, korkular, istenmeyen duygular burada birikir. Kolektif bilinçdışı ise geçmişten gelen yani atalardan genler yoluyla devralınan ortak bilinç dışıdır. Kolektif bilinç dışını oluşturan unsurlara arketipler denir.
Young’a göre bilinçdışı kavrayamadığımız bir nitelik taşımakta ancak bilinç aracılığıyla ve bilinç koşullarında açığa çıkmakta ve bundan daha ilerisine gidilememektedir. Young’a göre kişilik birbiriyle etkileşimde bulunan çok sayıda sistemden oluşur. Son olarak da bunların bileşimi olan bölünmemiş kişiliği oluşturan benlik vardır. Ego bilinçli zihin örgütüdür. Bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan düşünce ve duygulardan oluşur. Kişisel bilinçaltında ise bilince hiç ulaşamamış ya da ulaştıktan sonra çatışma yarattığı için bastırılmış ve geri gönderilmiş duygu ve düşünce yaşantıları vardır.
Persona ise toplumun onayını sağlamak amacıyla bireyin dış dünyaya karşı taktığı maske ya da takındığı kimliktir. İnsanın görmekten bilmekten dahi hoşlanmadığı yönleriyle kendini kabul etmesini beklemek oldukça zor. Bu yüzden bastırılmış duygu ve istekler var mahzenlerimizde ve karanlık odalarımızda. Ego ise kişiliğimizin bilinçli tanığıdır. Ego bütünlüğü sağlar ve birçok durumda algılamayı bastırarak bütünlüğün bozulmasını sağlamaya çalışır. Gölge kişinin kendi cinsiyetini temsil eder ve hemcinsleriyle ilişkisini düzenleyen arketiptir. Kişinin içgüdüsel ve ilkel tarafıdır, güçlü ve tehlikelidir. Toplumsal yönün sürdürülebilmesi için gölge persona tarafından bastırılmalıdır. Gölge ısrarcıdır. Ani kararlarda ve kararsızlık durumlarında gölge iş başındadır. Gölgenin reddedildiği durumlarda kişilik sönük kalır ego ve gölge işbirliği yaptıklarında ise kişi kendini yaşam dolu hisseder, zihinsel işlevleri canlanır, bedensel etkinlikleri artar.
Erkeğin dişi arketipi “anima” kadının erkek arketipi “animus” dur. Aşırı erkeksi özellikler gösteren erkeklerde anima bilinçdışı kalır ve gelişemez. Bu da bilinç dışını zayıf ve etkisiz kılar. Böyle tipler çoğu kez zayıf ve bağımlıdır. Bu durum kadın açısından “anima” için geçerlidir. Ben ise bilinç dışındaki diğer arketipleri ve onların bilinç düzeyindeki ortaya çıkışlarını düzenler ve örgütler. Kişiliği bütünleştirir. Orta yaşlara gelindiğinde ortaya çıkar. Çünkü ancak bu yaşlarda kişilik tam olarak gelişmiş ve bireyselleşmiştir. Bu da ancak insanın kendisine ilişkin her şeyin bilinçlendirmesi ile gerçekleşir. Eğer ego, ben arketipinin çağrılarına uymaz bilinçdışı içeriğin ben’e ulaşmasına izin vermezse kişi kendini tanıyamaz. Kendini tanımadan kendini gerçekleştirme meydana gelemez.
Kişilik bölümleri birbiriyle sürekli etkileşim halindedir. Bu etkileşim üç ayrı biçimde ortaya çıkar. Bir bölüm diğer bölümün güçsüzlüğünü ödünleyebilir. Bir bölüm diğerine karşı çıkar. İki ya da daha çok bölüm birleşerek bütün durumuna gelir. Duygular düşüncelere karşı çıkarlar. Çatışma sürekli var olandadır ve bu çatışmalara dayanma gücü göstermeyen insan nevroz ya da psikoz olur. Pisişe kişiliğin tümüdür. Bilinç, kişisel ve toplumsal bilinçdışı tümüyle pisişe’yi oluşturur. Pisişe bireyin fizik ve toplumsal çevresiyle uyumunu sağlar. Young ruhsal işlevlere düşünme, hissetme, duygu ve sezgi olarak belirlemiştir. Ve kısaca Young’ın insan tasavvurunu anlattıklarımdan ibarettir. İnsan, insan oluşu ile ilgili bir hikâye edişe giriştiğinde irdeleyeceği hep kendisi olacaktır. Her dünya görüşü o dünyayı gören gözlerin görüşüdür.
İnsanın ikinci el oluşu hususu kendini tanıma konusunda sadece ötekindeki yansımalarına bağlı kalışı ile olacaktır. İnsan kendine yönelip gölgesiyle yüzleşmeye başladığında yani kendini, bastırıp anlamak ya da görmek istemediği yönleriyle tanımaya başladığında acı verici bir süreç başlayacaktır. Bu durum kişinin kendini ret ve inkârına kadar gidebilecektir. Herkes evinin önünü süpürüp düzenli bir temizlik içinde tutmaya çalışırken karanlık bodrum kat ya da puslu arkabahçe istenmeyen, kimi zaman ret ve inkâr ettiğimiz istek ve arzularla dolup taşacaktır. İnsan yaşamında ortak gaile, bir şekilde kendi tedavisidir, yani kendi eksikliklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve yaralanmışlıklarının ıstırabını azaltmaktadır. Bunu başarmak dünyayı yeniden ve merkezinde kendisi olmak kaydıyla kendi dünyası olarak tamam etmektir. Bunun yolu ise ikinci el insan olmaktan vazgeçip birincil el insan olma macerasına korkusuzca girişmektir.
Analitik psikoloji Young tarafından geliştirilmiş bir psikoloji kuramıdır. Young pisikanalitik kuramını, psikanaliz kuramının temelleri üzerine kurmuştur. Dolayısıyla bilinçdışının varlığını kabul etmiş fakat psikanalizin temel unsurlarından olan id, ego ve süperego mekanizmaları yerine bilinç, kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı olmak üzere üç boyutlu yapıyı kabul etmiştir. Young’a göre bilinçdışı kavrayamadığımız bir nitelik taşımaktadır; ancak bilinç aracılığıyla ve bilinç koşullarının açığa çıkmakta ve bundan daha ilerisine gidilmektedir. Young, Freud'un bilince bilinç dışını kökeni olarak baktığını söyler; kendisi ise bu düşüncenin aksini savunur. Ona göre, bilinçten önce bilinçdışı vardır ve bilinç bilinçsiz durumdan gelişip ortaya çıkar. Çocukluğun ilk yıllarındaki yaşantılar ile uykuda geçen süre bilinçsizdir. Duygular, düşünceler, duygular ve sezgiler bilincin ruh dışı (ektopsişik) işlevleridir. Bilincin ruh içi işlevlerinden (endopsişik) ilki bellektir. İkincisi ise öznel tepkiler diye adlandırılan düşüncelerdir. Üçüncü işlev, emosyon ve heyecanlardır. Dördüncü işlev ise, sızmadır. Sızma durumunda insan oto kontrolünü kaybedebilir.
Analitik psikolojiye göre birçok sorun insanın özüne yabancılaşmasından kaynaklanır. İnsanın bu sorunlarından kurtulmasının çıkış yolu yabancılaştığı doğasına geri dönmesinde saklıdır. Sevgili dostum Young’a duyduğum ilginin sebebi onun insanı kavrama biçiminin İslam geleneğinin özellikle tasavvufun insanı kavrama biçimiyle ciddi anlamda benzerlikler arz etmesidir. İslam geleneğinde nefs ve onun katmanlarından bahsedilir. Nefsi emmare kötülüğü emreden nefstir. Kötülük bahsimizde kimliklerimizin bilerek ve isteyerek yaptığımız kötülüğü anlatacak ve onunla övünerek anlatacak kadar kötü olduğumuzu söylemiştim. Nefs-i levvame ise kötülüğü levmeden yani kınayan nefstir.
Aynı bahiste kimilerimizin kötülüğü yaptıktan sonra içten gelen bir vicdan azabıyla ben bunu nasıl yapmış olabilirim ki diyerek yaptığımızdan pişman olduğumuzu yazmıştım. Ayrıca İslam geleneğinde “belhüm adal” denilen kavram vardır. Bunun anlamı hayvandan daha aşağı derecede demektir. Asıl soru eşrefi mahlûkat olan insanın nasıl olup da hayvandan aşağı dereceye düştüğüdür. Bu sorunun cevabını da İslam geleneği ve Young’ın kuramı ortak bir noktada buluşmaktadır. İnsan kendi özünden uzaklaşmış ve nefsi emmarenin kölesi olarak hayvandan daha aşağı dereceye düşmüştür. Peki nedir insanın özü. Tanrı kutsal kitapta ruhundan üflediğini söylüyor yani rahmani nefes. Muhyiddin Arabi her insanda Tanrı’nın isimlerinin soluk bir siluetinin olduğunu söylüyor ve insan yapıp ettikleri ve bazı özel gayretlerle bu solukluğu belirginleştirerek insanı kâmil olma yolunda ilerleyeceğini ortaya koyar. Nefsini bilen Rabbini bilir sözü bu yolda en büyük işaret taşlarından biridir. Bu sözü tersinden söylediğimizde de sonuç aynı kapıya çıkacaktır. Rabbini bilen nefsini bilir.
Kutsal kitapta (Araf 7/180) de en güzel isimler Allah’ındır. O halde ona o güzel isimlerle dua edin denmiştir. Sayıları ne olursa olsun, çeşitli kelime kalıplarıyla Allah'a nispet edilen isimler şüphe yok ki aşkın yaratıcıyı nitelendiren ve onu insan anlayışına yaklaştıran kavramlardır. Kutsal kitapta (Haşr 59/19) “Allah'ın unuttukları için Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın” denilerek kişinin kendini unutması yani özünden uzaklaşmasının sebebi Allah'ı unutmak olarak gösterilmiştir. Burada ilk fail insandır. Öncelikle o unutmuştur, unuttuğu ise Allah'tır, sonrasında isem Allah insana kendini unutturmuştur. Fatiha 1/7 de "gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil" diyerek Allah'ı unutan insanın akıbeti belirlenmiştir. Haşr süresi 59/19 “Allah'ı unuttukları için Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın” denilmiştir.
Sevgili dostum bu ayette çok yüce ve çok büyük bir mana bulunmaktadır. Bir kimse Allah'ı unuttuğunda Allah da ona kendi şahsiyetini ve kendi nefsini unutturur da kendi şahsına unutan kimse kendi hakikatini bilemez. Çünkü o ahireti hakkında ve varacağı yeri hakkında yönünü unutmuş böylelikle de hayvandan aşağı dereceye terk edilmiş ve atılmış olur. İşte bu kimse yaratılmış olduğu fıtrattan çıkmış olur. İnsan varlığının kendisi sebebiyle olmadığını ve kendiliğinden olmadığını anlamak zorundadır. Ayrıca sıfatları sadece bilmek insanı rabbi hususunda cehalet sınırlarından çıkaracaktır. Bu sıfatların bilinmemesi dışında inkârı ise sapmanın en büyüğü olacaktır.
Bilmenin en değerli olanı ise Allah'ın her ismine has özel bir sıfatı olduğunu bilmektir, kulluk olarak insanların en mükemmeli ise, insan olarak vakıf olabileceği isim ve sıfatların tamamı ile kulluk etmesidir. Sevgili dostum Bu yol Allah'a yürüyenlerden kemale bu erenlerin yoludur. Bu yol kutsal kitabın kalbinde meydana gelen bir yoldur. Allah kendini tanımaya çağırmaktadır. Bu çağrı cümlelerinin kuşatıp kapsamına alamayacağı kadar büyük bir çağrıdır. Kulluğun tamamı isimler ve sıfatlarla irtibatlıdır. Misal kişi yüce Allah'ın isimlerinden olan el Hay’la irtibatlandığı zaman onun kemal sıfatlarından olan ilmini, işitmesini, görmesini, kudretini, iradesini, rahmetini ve dilediğini yapmasını gerektirir halde olduğunu görür.
Sevgili dostum satırlarının bu noktasında bahsi açılması gereken konu tevekküldür. Tevekkül Esma-ül Hüsna’ya taalluk etmede makamların en kapsamlı olanıdır. Çünkü tevekkül için fiillerin isimlerinin umumuna ve sıfatların isimlerine özel bir taalluk vardır. Kul ne zaman Allah'ı en iyi şekilde tanırsa ona olan tevekkülü en kuvvetli şeklini alacaktır. Allah isimleri ve sıfatlarının gereğini emretmiştir. Misal, adaleti, iyiliği, affetmeyi, cömertliği, sabrı, bağışlamayı, merhamet etmeyi, doğruluğu, ilmi, şükrü, yumuşak huylu olmayı emretmiştir. Bunların hepsi ve diğerleri Esma-ül Hüsna’sının gereğidir.
Sevgili dostum yazmaya şimdilik ara veriyorum sağlıcakla kal.