SİBEL ÇAVUŞ
Sevr’de Nûr
Mağaranın sînesinde ah u feryâd,
Ebû Bekir titrer, gözleri abad
Nâr-ı hicrân sinelerde meş‘ûl,
Gönüller mahzun, baht-ı pür-mes’ûl
Sevr’in bağrında üç gece kaldı,
Gökler sükût, arz hicrâna daldı
Yâr-ı gârın dizine baş koyan,
Âlemlere rahmet, nûrla dolan
Eğilseler görürlerdi şüphesiz,
Lâkin kader kılmıştı pür-ma‘nî bir giz
Ebedî mukadderat, mebrûr söz,
Rahmet yağıyor semâdan dizi dizi köz
Bir yılan ki hâin, bir delikten,
İlâhî aşkı sınar zehirle beden
Ebû Bekir’in gözleri nemlendi,
Göz yaşları pâk yanağa indi
O yaş ki aşktan, dertten nişan,
Resûl-i Ekrem açtı cânı cân
Bir mübârek nefes sürdü derdine,
Derman eyledi aşkın serdine.
Üzülme dedi nûr-i Hudâ,
Meşrûk gönüllere Allah refâh
Ezelden ezelî bir va‘d idi,
Bu hikmet göklerde mukayyed idi
Örümcek sabrıyla ağ ördü kapıya,
Hikmetle örttü yol bulan gafile
Bir ağaç, bir çift güvercin durdu,
Sevr Mağarası’nda Hak’tan emir buyurdu
Ebû Zer’in ruhu bu gamı tanır,
Sabrın göğsünde hüznü yanar
Bütün cihân Ebû Bekir’in şevkinde,
Mağarada bir aşk, bir tâkat içinde
Yağmur misâli indi sekînet,
Örttü nûr ile mâşerî mihnet
Yâr-ı gâr oldu cihânda misâl,
Sevda, vefâ, sadâkatle meâl
Ve işte bir er, adı Erkan Hoca,
Gözler keremle bakar hakikate
Bir ömür aşk, bir ömür vefâ,
Yâr-ı gâr ile dolsun cihân
Bu aşkın hikmeti elbet bâkî,
Göklerde mesrûr, yerde ezelî
İşte mağara, işte bir yâr,
Meş‘ûl kalpler, nûr ile âbâr
Ey Resûl! Sen ki Nûr-i Hudâ’sın,
Aşkın mihrâbı, Rahmân sedâsın
Hakk’ın lütfuyla âleme şemsin,
Seninle aydın, seninle emn ü eman
Seninle aydın, seninle cihan!