MÜŞTEHİR KARAKAYA
Suskunluk Bir Adamın Kendi Tenini Giymesidir
sus benimle yürüyen hüzün
tenimi yakan siyah, yaz sıcağı
istanbul’daysam ve bir çay bahçesindeysem
masamda demli bir çay da varsa
mutlaka siyah saçlı bir dilber dikizliyordur
yanındaki çocuk ve adama rağmen
nasıl da iç çekerek bakacaktır, meraktan
bir bahçede yalnızlık yaşamaktır hüzün
ulu akasyalar altında
bu suskunluk canımı acıtan eski bir masal
bu geceme anlam katıyor bu bahçe
susmanın böyle acı
susmanın böyle kederle yüzleştiğini
bilmezdim bu güne kadar
ah şu siyah saçlı kadın
yorgunluğumu bana kusma kucağından
sen eski bir şarkı ol desem
sadece bakarak dokunsan tellerime
şaştığım tüm kehanetler
bu akşamı bir geceye yamayan
bu akasyalar altında
bana beni anlatsın şaşkınlığıyla
bu çay bardağı
bu masaya ancak bu kadar yakışır
ben ağlarken sessiz sessiz
bu bakışlar ancak bu kadar aldatır
seksen pare top atışıyla
kimliğimde yamalı duran aşkı
akşamı çarptım
kutsal bir ses baktım yeniden
dirilmeyi öğretiyor büyük ve ebedi olana
ezeli olana, yalan olmayana
şimdi yeniden konuşma vaktidir
garip bir ilkesizlik kaydediyor yaşam
bir canavar gibi yalan
beni parçalayınca
aynanın sol dibinden kendimi vuruyorum
ey bu akşamın da ceddi olan karanlık
beni boğun sakın bırakmayın sabaha
ruhumu kemiren saçları kazınmış ihanet
yalanın yalancısı olmakla
bana bir suskunluk borçludur
12 ağustos 2009
topkapı kaleiçi çay bahçesi-yine akşam, yine yalnızlık…