HÜSEYİN KAYA
Tanrı’nın Sessizliği
I
Bilir misiniz, nasıl körleşir gözler?
Bir ayetin gölgesinde,
yalanı hakka tahvil edince.
Konforun yumuşak koltuklarında
ruhumuz uyudu.
Mutluluğu cebimize koyduk,
sandık ki özgürdük.
Oysa özgürlüğü boğdular,
“özgürlük adına” diye haykırırken.
Sorumluluğu terk ettiler,
cehennemden kaçar gibi.
II
Mütrefler sofralarda.
Karnı tok siyasiler,
garibanın sofrasına oturur,
yemeğe başlamadan önce.
Ama gözleri açtır onların,
asla doymayan bir açlıkla bakarlar.
Kutsalı pazara koyup,
etiketsiz satarken bile,
“bizden” derler,
göz göre göre.
Tanrı günahkarı affeder,
ama edepsizi asla.
Çünkü edepsizliği, Tanrı’ya meydan okur gibi taşırlar.
III
Tutarlılığın öldüğü yerdeyiz,
kanaatkârlığın linç edildiği sokaklarda.
Saf yaşamın boğulduğu caddelerde,
aklı kapatıp konforu açtılar.
Ve işte tam burada,
Tanrı hatalarımızı düzeltmemiz için
kapılar açtı bize.
Ama gücü eline geçirmiş olanlar,
semirmiş olanlar,
o kapılardan girmeyi reddettiler.
Çünkü onlar,
cennetlerini bu dünyada kurdu.
Ama bilmedikleri şu ki,
konforla dolu o sarayların altı,
ateşle dolu.
IV
Ebu Zer’in sesiyle çağırıyorum şimdi:
“Ey altın ve gümüş yığanlar!
Cehennemde kızdırılmış levhalarla
dağlanacaksınız!”
Ve Aliya İzzet Begoviç’in bilgesiyle soruyorum:
“Hangi güç, insanın vicdanından güçlüdür?”
Susma ey insan!
Çünkü Tanrı affeder hatayı,
ama ihaneti asla.
V– Yakarış
Ve şimdi,
tüm kelimelerimin küllerini avuçlarımda tutuyorum.
İsyanlarımı, sorularımı, dualarımı…
Biliyorum,
senin sessizliğin bile,
benim çığlığımı yutan bir merhamet.
Ey Tanrı!
Ellerim boş kaldı,
kendi gölgemde kayboldum.
Ama hâlâ sana dönüyorum,
tüm eksikliğimle,
tüm isyanımla.
Sen ki
kaosun içindeki düzeni çizen,
yıldızları ateşle süsleyen,
ve bir karıncanın yolculuğuna anlam veren.
Sen ki,
insanın en karanlık köşesine bile ışık bırakan,
gözyaşıyla toprak arasında köprü kuran,
ve bizi birbirimize bağlayan o görünmez nefes.
Sana sitem ediyorum,
ama sana inancımdan kopamıyorum.
Çünkü senin dışında bir sığınak yok bana.
Çünkü suskunluğunda bile bir lütuf var.
Affet ey Tanrı!
İsyanlarımı, sorularımı, yorgunluğumu…
Ve senin sessizliğinde bile,
senin sesini duyuyorum şimdi.
Bir yaprağın düşüşünde,
bir bebeğin gülüşünde,
ve en çok,
kalbimin en kırık yerinde.
Sen vardın hep.
Ve ben hep seni arıyordum,
sana sitem ederken bile.