NECATİ SARICA
Toprağa Bir Niyaz Aşkın Demine
Kozmik dirimliğin rüyası içimde tımarhane
kutsal sözcüklere saldıran tiranlar
çöplük sırtlanları
bir adım pahasına atmadan saldırıyorlar
günlük sınırları
ve üniformaları.
Kararmış gece hırsızları günümüzü gecemizi bizden çalan
ve akıllı uslu şairleri tiranların
boudlere'in bir dizesini başbakanın konuşmasıyla burkultanlar
tenekeden adamlar bir de trompet çalıyorlar
gökten ayımızı yağan karımızı satıyorlar
ve bir koytaklar devletin huzurunda titreyişleriyle tükenirken
"bu yollar yürümekle aşınmaz" demiş birisi
ve kalbim avuçlarımda yaralı bir kuş gibi inildeyen kalbimle ben
ilenç sözleri gibi.
Küflü ameliyat masalarında kan kayıpları
akşamlarımız hep ameliyata geç alınmış bir hasta gibi
gönlümüzün kırıkları
kandahar kanını emermiş
gazze küllerimde erimiş
veitnam'da bir bosna acısı sanki zamanlar yer değiştirmiş
boşnakça konuşan bir acıya müslümanlar ne demiş
bir ilaç merhem yarasına neredeymiş.
Dicle, fırat, nil nehir
arakan'a aksa bir de kandan başka bir nehir
yas içinde kalmış nerelere yetişsin maveraünnehir
nerede hani kıyamın hüseyinleri
imam hüseyin’in kutsal eylediği
hadi gelin desem gelin olmaya kandahar dağlarına
gazze’de kıyamın bir hüseyin’i olmaya
eğri ve uzun kılıçlarıyla
nerede kalmış sabahın en uzun boylu çocukları
yetiş ya muhammed yetiş ya ali
çekilmez olmuş zulüm denizinde yezidlerin kirli elleri.
Sen anlat remıngton ölüm ya da aşk salgın bir sayrılık değilse
kırış buruş kötü kokulu yasak listeleriyle tiranların
bir cuma vaktine
ve bir özgürlüğün derin kuyularına inemediğimiz için
hırpalanan bir yavru köpeğe dönüşmedi mi
insanlığım, insanlığın ey müslüman
hani müslüman gönülleri nerede
haksızlık karşısında dilsiz bir şeytan olmayan
söylemeden terennüm etmeden aşkına düşmeden
özgürlüğün kalbine inmeden
müslüman gönüller nerede yoksa saklanıp kalmış mı bir yerlerde.
Tercih şansımız var mıydı
tuttuğu yeter yırttığı yeter bıraksın artık yakamızı demeye
evlerimiz kumlar üstünde duruyor
duvarlarımızda uğursuz uğultular şakakları zonklatan
yoksa biz çıldırmalı mıyız gönüllere kan düşene kadar
müslüman topraklardan
yeryüzü ayaklarımızın altından çekilirken
kutsal kitabın kavlince ayaklarımızı yere sağlam basmadığımızdan
kubbelerin altında ideolojiler kirli müfrezeleriyle
tüfekleri çatılmış bizi bekliyor.
Benim ise kaşlarımda bir çatkınlık bu firavun günlerine
çekile çekile gerdiğim çilenin taş merdivenleri yürürken karşımda
işte bak karşı karşıyayız cepheler kazılmış
dişlerimden çekiliyor hayat korkularım dirgin mi
çıkarıp size kalbimi göstereyim mi
yüzüme vurgun günahlarımla bu şehirde
size göstereyim mi kalbinizin kirli ellerini
bu ülkede
güç istenci putlarına tapıyorlar
ve benim günahkarı olarak kalmayı seçtiğim
hilenin kazandığı ve münafıkların mükafatlandırıldığı
insan alıp insan satılan köle pazarlarında dudaklarımı sürgün ettiğim
bir serçe buğusu gibi güzelliğin
nerede kalmış müslümanları.
Kirli şairlerin kirli dişlerini kemirdikleri
iyi çocukların kara cübbeler altından seslenirken söyledikleri
sanki bir sıyırtısı cüzzamlı günlerin
ve benim şiir dediğim gölgesinde iki kopuk düğmeden söyledikleri
aç ısırganlar cici atlarımızın toynaklarından vuruyorlar
aç ısırganlar cici atlarımızın toynaklarını kanatıyorlar
ve benim küçük atlarla yürüdüğüne inandığım
fısıltılarını duyarken karıncaların
ince dağ yollarından al kırlardan bozkırlardan bir ses gelmiyor
bir nefes aşkın imanından
aşkın isyanından.
…..cıların bir feryadı bile olmadan aşkımıza bir mezar kazdıkları
ve benim imanımı kanatırken
bileklerimi kesen aşk namazında
akan kanın süte dönüştüğü bir yakamozum ben
gönüller dağlanmasın mı
eğer çekemezsem gülün nazını
hurma ekmeği ve kokulu üzümlerin iftarında
ve sonra benim katlimin vacip oluşu
ve benim savrulurken cennet tozları gözlerimi alıyor
başımda süzülüyor kar kuşları
dinleri imana karşı
ve inanç azaldıkça artarken bizde
…..cılığın kirli tezgahlarında solan çiçekler kadar çok acı
müslümanları.
Yürüdüğüm aynalarda kalmayan yüzümle
öyle bir kar yağsa da üşüsem dediğim günlerin
üşüsem ve çıldırsam dediğim bu ülkenin bu günlerine
her anıyla bir ahir yaşattıkları bu günlerinde
aşkın ezanına namazına mezar kazdıkları
ölü toprakları örtülürken üstümüze
çürüdük mü biz
yoksa gem almaz atlarımızı da mı vurdular cici toynaklarından.
Aşk mahşerine kapatılmış kapılar
sular bulamıyor yollarını bir mahşerine
ve benim hep araf sözlerim
git ve gelme vaktinin yerleri olmuş buraları
ve bize bir hicreti gerek tanrının sevdiği kulları
onlar aç yırtıcılar bizler akbabaları yeryüzünün
şirretlikleri bu toprakların kanı akıyor damarlarımızda
toprağa bir niyaz aşkın demine
bir niyaz hurmanın ekmeğine ve kokulu üzümlerine
bir iftar sofrası
bir yeryüzü sofrası açabilmek için
modern ve dar ağacında soyulurken benliğim
yaprak yaprak iman çiçeğime…