Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

“Türk Dili” Dergisinin Mart 2016 Sayısı

Türk-Dili-dergisi-Mart-2016-kapakCahit Koytak’ın 
“Halep Halep” Şiiri
Bu Sayıda
                                       
Türk Dili’nin yeni sayısı Ali Karaçalı’nın aşağıya alıntıladığımız “Mart Notları” yazısıyla okuyucuya  merhaba diyor:
 
Mart Notları
 
Martla birlikte tomurcuklar da uç vermeye başladı.
 
Basit, yalın bir haber cümlesi bu; yazdım ve durdum. Devam etsem mi?
Ucu güzelliğe, ışığa, hayata, umuda açık bir cümle ya, bugünlerde böyle cümleler kurmak ne kadar zor. Kuşluk vakti, masam pencereye dönük, yazmak için oturdum. Cam kenarında pembe orkide, dışarıda pırıl pırıl bir güneş, ağaçlar, kuşlar, köpeğini gezdiren kadın.
 
Zihnimiz yaşamakta olduğumuz boğuntuya o kadar teslim olmuş ki hayata, dirime dair bir güzellik imgesini ima etmeyi bile ‘ihanet’ gibi algılıyor. Kanayan yanlarımız o kadar çok ki.
 
Oysa içinde varoluşun bütün hâllerini barındıran hayat her şeye rağmen bizden yola devam etmemizi bekliyor. Bunun için martla birlikte cemreler düşüyor; hava, su, toprak ısınıyor; tomurcuklar uç vermeye başlıyor: yıkık duvarların, göçmüş evlerin, çürümüş cesetlerin, kan izlerinin yanında bile. Hayat hep üstün geliyor.
 
Gece, bombardımandan sonra
 yarı beline kadar yıkıntının altında
ama yine de Tanrı’nın izniyle
ayakta kalan yaşlı şeftali ağacı
ve başını şeftali ağacına dayayan
 genç ana, bahar ana…
 
Cahit Koytak’ın şiirinden aldım bu dizeleri. Türkçenin usta şairi Cahit Koytak’ın çağa, yaşanılan zamana, acıya tanıklığının bir belgesi olarak dokunaklı bir masal gibi bilincimize, belleğimize ve kalbimize bıraktığı “Halep Halep” başlıklı o şiirinden. Şairler acıya dokundu bu kez: tenimizi yakan ateşe, yüzümüzü çizen şubata, göğsümüzdeki bıçak yarasına, taş gibi somut, sert hakikate.
 
Arif Ay “Seni Özlemek” şiiriyle selamladı okuyucularını bu sayıda, Mehmet Aycı “Ayva”, Ahmet İnam “Yaşanan Bizi”, Veysel Çolak “Koyu Acı”, İrfan Çevik “Üzüm Suyu”, Mustafa Uçurum “Tam Burası”, Murat Soyak “Mülteci” şiiriyle. Başka şairler de var bu sayımızda: her biri kalbimizin bir başka yanına dokunan.
 
Âlim Kahraman, Merve Koçak Kurt, Doğukan İşler, Yavuz Demir ve Fikri Özçelikçi’nin usta işi, iyi öykülerini anmasam olmaz.
 
Bu sayımızın söyleşi konuğu, öyküleri Garip Hikâyeler Kitabı adıyla geçtiğimiz yılın sonuna doğru kitaplaşan değerli öykücümüz Halime Toros. Kitapta yer alan öykülerin hemen hepsi son yıllarda Türk Dili’nde yayımlandı. Öykü tadında, yalın, darası alınmış cümlelerle bir yazarın iç dünyasını ve yazı yolculuklarının ipuçlarını veren bu güzel söyleşiyi Dinçer Eşitgin gerçekleştirdi.
 
Şiirleri, öyküleri, denemeleri, dil ve edebiyat yazıları, kitap ve gündem bölümündeki değerlendirmeleriyle derginiz Türk Dili burada.
 
ALİ KARAÇALI
 
 
Birbirinden güzel yeni şiirlerin öykülerin  yer aldığı bu sayıdan tadımlık olarak Cahit Koytak’ın “Kıyı” şiirini aşağıya alıntılıyoruz. Daha fazlası için Türk Dili Mart sayısından bir tane edinmelisiniz, Bu imkânınız da yoksa  "Türk Dili" dergisinin web sayfalarına bakabilirsiniz.
 
 
CAHİT KOYTAK
Halep Halep
 
I
Gece, bombardımandan sonra
yarı beline kadar yıkıntının altında
ama yine de Tanrı’nın izniyle
ayakta kalan yaşlı şeftali ağacı
ve başını şeftali ağacına dayayan
genç ana, bahar ana…
sessiz sessiz ağlıyor bu ikisi.
 
ağacın yapraklarını
ve ananın ıslak yanaklarını
ısıtıp okşuyor dolunay ışığı.
bunları hepimiz görüyoruz,
hepimiz, ta buralardan.
 
ve daha net görüyor
bazı geceler sıcak yatakta
uykusu kaçınca, insan.
 
Tanrı da görüyor, kuşkusuz,
dolunayı,
şeftali ağacını
ve ağacın altında ağlayan anayı
her şeyi, herkesi avucunda tutan
Yüceler Yücesi
merhameti sınırsız Tanrı…
 
ve akıllarımızın üstünden,
yüreklerimizin dibinden,
 “Buradayım,
korkmayın, buradayım!”
diye sesleniyor bize,
 
 “Buradayım ve her şeyi biliyorum,
hepinizin içini görüyorum,
İstanbul’dan Halep’e
ağzıyla ekmek taşıyan,
sabır taşıyan
karıncaya varıncaya kadar!”
 
ve Halep’e giden yolda
bir başka şeftali ağacının dalında
ağustos böceği
duyunca içinden gelen bu seslenişi,
ayın, ananın ve şeftali ağacının
Rabbine yakarmak için
 
inceden bir ağıt tutturuyor
ve yolcunun bağrını
hançer gibi oyan çığlıklarıyla,
ozanların yaptığı gibi,
görünenlerden, bilinenlerden
daha dokunaklı göstermek istiyor göze
Halep’teki şeftali ağacını,
ağacın altında ağlayan anayı
ve ananın yanağını okşayan
dolunay ışığını.
 
13 Mart 2015
 
II
bahar nazlanıyor yine bu sene;
sokağın melekleri, tutmuşlar
onun yerine
geçen seneki gibi, naçar,
Halepli bir anayı
bulup getirmişler sokağa yine.
 
bu bahar ananın da
dudakları mühürlü;
gözlerini buz çiçekleri sarmış,
yazın neler bekliyor bizi,
görünmüyor
bakınca gözlerinin içine.
 
bu da çulların içinde
ve bebeği kucağında yine.
ana ve çocuk
sokak sokak, köy köy
dilene dilene
dönmek istiyorlar Halep’e.
 
22 Mart 2015
 
İki Kere Yazılan Şiirler Kitabı
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir