“Behçet Necatigil”
Mehmet Can Doğan’ın
“Encam” Şiiri
Bu Sayıda
Türk Dili’nin yeni sayısı Ali Karaçalı’nın aşağıya alıntıladığımız “Nisan Ağırlaması ” yazısıyla okuyucuya merhaba diyor:
Nisan Ağırlaması
Gide gide bahara erdik, nisandayız. Bütün renkler yeşilin ve beyazın tonlarından mürekkep. Renklerin dili hepimizi iyiye çağırıyor; sonsuz ve sınırsız iyiye; içimizi yuyan o kadim kelimeye.
Sen iyisin
bugün de bizi yedirdin besledin
doyurmasan da iyisin
Mehmet Can Doğan’ın bir bahar esenlemesi gibi de okunacak “Encam” şiirinden aldım bu dizeleri. Mehmet Narlı, Mehmet Aycı ve İsmail Karakurt bu sayımızın diğer şairleri.
Bu sayımızda üç öykücümüze, Merve Koçak Kurt, Mehmet Kahraman ve Meral Afacan Bayrak’a yer verebildik ancak. Özel bölüm yazıları dışında bir de Durali Yılmaz’ın “Şimşek ve Kelime” başlıklı denemesine.
***
Bu ayın söyleşi konuğu, Türk Dili okuyucularının öykülerini yakından tanıdığı öykücü Handan Acar Yıldız. “İçinde bulunduğumuz çağ, modern çağ olduğu için modern çağı eleştiriyor gibi görünsem de aslında derdim yaşamın kendisiyle ilgili.” diyor konuşmasının bir yerinde.
Yalın ve imgesel anlatımı, dili kullanmadaki ustalığı, öykülerinde, nesnelerle kurduğu farklı ilişki biçimiyle okuyucusunu şaşırtan Handan Acar Yıldız’la yapılan bu kuşatıcı söyleşiyi Erdem Dönmez gerçekleştirdi. Bir öykücünün kendisine, öyküsüne, hayata ve dünyaya nasıl baktığının ipuçlarını veren bu içten söyleşiyi ben severek okudum. Umarım siz de beğeneceksiniz.
***
Bu ay dergimizde edebiyatımızın saygın bir ismini, Behçet Necatigil’i ağırlıyoruz.
Ona Türk şiirinin “saklı su”yu, “kırık inceliklerin şairi”, “evlerin şairi”, “kaçışların şairi”, “ailemizin şairi”, “asfalt ovalarda yürüyen bir abdal” dendi. Arif Ay, bu adlandırmalardan yola çıkarak başladığı yazısında onun için “şiirimizin efil efil esen rüzgârı” nitelemesinde bulunuyor.
Behçet Necatigil, öncelikle “Hoca” olarak anıldı. Edebiyatta derin suların dalgıcıydı. Şairdi. Şiirin burçlarını yazdı. Her şairin gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçtiğini söyledi. Edebiyatımızın isimler ve eserler sözlüğünü hazırladı. Radyo oyunları yazdı. Dünya edebiyatından yaptığı çevirilerde Türkçenin berrak sesi duyuldu. Hakkında kitaplar yazıldı. Yazdıkları akademik incelemelere konu oldu.
Yüz yıl önce bir nisan günü doğmuş, iki parantez arasında 63 yıl yaşamış, 37 yıl önce de bu dünyadan göçmüştü.
Onu yüzüncü doğum yılında, bir özel bölüm sınırlılığı içerisinde ağırlamak istemiştik. Daha fazlası oldu. Dosyamız öngördüğümüzün ötesinde bir yazı bolluğuyla gerçekleşti; özel sayı hacmine ulaştı. Bu sayı için planladığımız şiir, öykü ve yazıların büyük bölümünü sonraki sayılara ertelemek durumunda kaldık.
Yeni sayılarımızda buluşmak üzere iyi okumalar.
ALİ KARAÇALI
______________________
Birbirinden güzel yeni şiirlerin öykülerin yer aldığı bu sayıdan tadımlık olarak Mehmet Can Doğan’ın “Encam” şiirini aşağıya alıntılıyoruz. Daha fazlası için Türk Dili Nisan sayısından bir tane edinmelisiniz, Bu imkânınız da yoksa "Türk Dili" dergisinin web sayfalarına bakabilirsiniz.
MEHMET CAN DOĞAN
Encam
Sen iyisin
bugün de bizi yedirdin besledin
doyurmasan da iyisin
bunu bildirdin günlük güneşlikmiş için
Bahar gibi konuşkan
gözlerinde sonsuz beyaz
vüs’at diye bir sözcük vardı hatırlarsan
işte o sevginde çiçeklenen naz
Güzel değilsin güzelcesin
güzele mevsim az ama iyisin
sokak kedilerini de yedirirsin beslersin
yeni bir takvim başlatır tansık ellerin
Başkalarında da vardır bu hüner
ama neye yarar ki kıyas
bir doğruyu çelmekten başka neye yarar
sevinci öteleyip hınca demirleyen yas
İyisin kadara sığmayacak kadar iyisin
duyma yine de benden bunu
insanın iğvaya açık bir hayvan olduğunu
bilirsin kimini sevgi kurutur kimini kuşku
Bir şeyi yeniden bilmenin sevinci
mevsimin değişmesi dalların eğilmesi
komşu kadın çiçeklere yer arıyor bahçede
derken bir soru: Sahi, o nerde?
Kelebek kanadıyla sırlanmış camımsın benim
soluk alırken elbette ürperir duyarlı her ten
çırılçıplak bir adam kumdan bir kale
ömrünün varını vermiş hep yele
Tuhaf sözcüklerle çağırasım geliyor seni
müheyyâ hanami nibbâna solungaç kuşyemi
ve rüzgârın geliştirdiği bir yaprak dili
olabilir mi başka başka akıllarla karşılamak iyiliği
Övgü değil bu olsa olsa nazire
gelinciğin rengini vermesi işte kendini ezen ele
uyaklarla bezenmiş arzulu bir gerdanlık da böyle
bir Modigliani boynu bulduğunda hiç etmez acele
Belleği zorlayan Makber’e rağmen de iyisin
piyano da çalmıyorsun üstelik
türlü anahtarlar buluyorsun değişen kilitlere
her an bir tazelik gülüşünde sesinde bir tazelik
Ben bundan oldum ama harflerin gözü eksik
kirazlara aşina duta kayısıya komşu
olmak varken bir söğüdün gölgesinde uyudum
sen iyisin seni incir yaprağı gibi üstümde buldum