Tel tel dökülürken pencerede
Bir yağmur yitimi kabarcıklar
Puslu yalnızlığa giyinirken güneş
Sokakta…
Çıngıraklı bir saatin adımları
Gri bir tebessüm bırakırken kuşların
Ağızlarına…
Marşı olmayan bilmez beyim
Bir gramofon yalnızlığıdır hayat
Ayak vuran asfaltların sesinde
Dağınık saçlı sevgililer hır gür
Bir pankart bir kaç kirli satırda
Unutulur belki dünde kalan
Yorgun sözlerin tembelliği
Aşk masum bir çocuk gibi ak pak
Sevdaysa çabuk yıkanmaz beyim
Tozlu kırık misket parası.
Kabuk tutmaz yaralar,kendine yabancı.
Bir terlik yalnızlığı gibi kapıda
Unutulan parmak izi kaderlere
Miras gibi kapanır solgun yüzü kentlerin
Gümüş yıldızlı göğün perdeleri kapanmadan
Vuslatta gün bitmez beyim
Üç yüz altmış beş eksi bir eşittir hayat…
Bütün günleri bir güne değişirken hayat..
Ve böyledir beyim
Devrik cümleler aynasında kırık kalan suretiyle
Oynaşan
Güneşin omzuma bıraktığı
Leylin kaçıncı zemherisi
Dünden kalan yitik bir uykunun şiiriydik belki
Şair uyan…
Bir sevgili daha eskitir zaman. .
Beyim…
Gözlerinde gümüş tozuna bulanmış
eski bir fotoğraftı kirpiklerim
Geriye doğru saydığım rakamların
Toplamı kadar etmiyor hayat
Sevgilinin ardından ıslık çalamayan parmaklarım
Suyun saçlarını tararken heyhat…
Beyim
Üç yüz altmış beş eksi bir sayfadır hayat
Bilmeyen eller çevirmesin yüzümü