MEHMET ALİ BAL
Vehhab İsm-i Şerifi
Vehhâb ism-i şerifi “Karşılıksız ve sebepsiz olarak bolca ihsan eden, ikram ve hediyelerde bulunan” manasındadır. “Karşılıksız ve sebepsiz” kelimelerinin içinde “İkramda bulunanlara hak sahibi olmadıkları halde hediyeler verilmesini” içermektedir. Kelimenin kalıbından şu da anlaşılmaktadır ki, Allah (cc) sürekli, her yer ve zamanda hediye ve lütuflarda bulunmaktadır. Bu hediyeler ise sayılamayacak kadar çok “La yuad ve la yuhsa” nimetler şeklinde olmaktadır. Bu nimetler bazen ilim ve hikmet bazen rızık ve zenginlik bazen de sıhhat ve ferahlık olabilir. Tövbe eden günahkâr için bağışlanmak da bir nimettir hidayet yollarından birine eriştirilmek de… Allah (cc) kullarından ve yarattıklarından dilediğine dilediği nimetleri ihsan eder. O’nun (cc) dilemesinin ilminde hikmeti, sebebi, vasıtası gizli ve açık olduğunu anlıyoruz ki, bazen verilen hediyelerin sebep ve karşılığını bilemeyişimiz bundan olsa gerektir.
Sözlüğe bakıldığında “Vehhab” kelimesinin kökü olan “Vehebe/ Yehebu/ Vehben, Veheben, Hibeten” fiili “Karşılıksız vermek, hibe etmek, bağışlamak, tahsis etmek” anlamlarına gelmektedir. “Hu” zamiri takip ederse “Birinden daha fazla bağış vermek” anlamındadır. Bu kökten gelen “Evhebe/ ihaben” kelimesi ise “Bir işin gerek şeylerini hazırlamak” demektir. “Evhebe li fulanin eş-şey’u” ise “Elde edebilecek imkânı olmak, alması mümkün olmak” demektir. “Evhebe eş-şey’u” denildiğinde “Devam etmek, daimi olmak” demektir. Nitekim daimi olmayan hediye gerçek hediye olamaz. “Vahebe/ muvahebeten” kelimesi “Hibe etmede birine üstün gelmek”, “İttehebe/ ittihaben” ise “Bağışı, hibeyi kabul etmek” demektir. “Tevahebe/ tevahuben el kavmu” “Birbirlerine bir şeyler bağışlamak”tır. “İstevhebe/ istihaben” “Birinden bağış istemek” demektir. “El-mevhibetu (Çoğulu) mevahib” “Bulut, küçük göl, dağda su toplanan çukurcuk, bağış, bahşiş”.demektir.
“El- mevhub” Çocuk, bağış olarak verilen” anlamındadır ki, hakiki manasına ne kadar isabetle delalet ve işaret etmektedir. Çocuk bir hediyedir ve onu ancak Hakiki Vehhâb olan Allah (cc) ihsan eder. Bizim dünyevi bilgilerimizle mutlak bir ilgisi yoktur. “El-hibetu” “Hibe, bağış, karşılıksız bağış” demektir. “El- vahib” “Bağışlayıcı”; El-Vehhabu: El-vehubu” “Çok bağışlayan” demektir (Kelimenin lügat manası Mevlüt Sarı Hocamızın El- Mevarid’inden alınmıştır). “Vehebe” fiilinin başka manalarına bakacak olursak, “Menahe” fiiliyle açıklanmakta ve gelecek anlamları içermektedir: “Haklarının ve iddialarının bir kısmını bağışlamak, vermek”, “Birine bir mülk ve bir hakkın verilmesi”, “Verme iktidarı”, “Ödünç verme”, “Spontane olarak hediye etme”, “Ödemek, aniden gelmek”, “Kendini kaptırmak”, “Ödünç vermek”, “Birine bağışta bulunmaya, vermeye razı olmak”, “İhsan etmek, nasip olmak”, “Karşılıksız hediye etmek”, “Bir fayda, hak ve ayrıcalık olarak ihsan etmek”, “İyi nitelikler vermek”, “ödül vermek, tatmin etmek, ikramiye vermek”, “Birine gerekli olanı (Gerekli olan şeyi) temin etmek”, “Vakfetmek, ihsan etmek” (El Maani).
Kelimenin manasının künhüne dikkat edilirse, sadece bağışlamak ve çokça ihsan etmek manasının içinde ve ötesinde “Beşer idrakinin çizdiği sebeplere uymaksızın, karşılıksız, devamlı ve çokça bağışlamak, vermek” manası meknuzdur (Gizlidir). Bu mana da bizi “Her şeyi sebepsiz verebilen, yaratabilen Yegâne Halikımız, Rabbimiz Allah’a (cc) götürmektedir. O Allah ki (cc) dağ başlarında küçük su birikintileri, kuru ağaçların dallarında sulu üzüm tanecikleri, kayaların içinde hayat bulan bitki kökleri, gökyüzünde rahmet taşıyıcı yağmur ve bereket bulutları hatta ta evrendeki “Halk ve tekvinin” görebildiğimiz maddi işaretleri olan gaz bulutları gibi varlık ve hayat hediyelerini halk eder, ihsan eder. Uzayın rahminden devasa yıldızları çıkardığı gibi anne rahminde çocuğu hediye eder. Bütün bunları yaparken de mutlak Rab ve İlah olarak “Tevhit sikkesiyle” hediyelerini mühürler, varlık âlemine çıkartır.
Yine kelimenin farklı kalıplarındaki anlamlarına bakacak olursak, karşımıza önemli kanunlar çıkmaktadır. Mesela “Evhebe” kalıbında “Bir işin gerek şeylerini hazırlamak”, bize “Hediye edenin, aynı zamanda hediyeleri yaratan ve bize eriştirilmesini takdir eden” olduğunu hatırlatmaktadır. O Allah’tan (cc) başkası olamaz. Diğer yandan “Evhebe li fulanin eş-şey’u” kullanımındaki “Elde edebilecek imkânı olmak, alması mümkün olmak” manası, hediyeye mazhar olan biz kullarının hediyeden istifade edebilecek keyfiyette yaratılmış ve bu keyfiyette amelde bulunuyor olmamız, hediyeyi verenin de hediyeyi elde edebilecek kudrette oluşu anlaşılmaktadır. Her iki mana da gayet ince ve dakiktir. “Evhebe eş-şey’u” denildiğinde “Devam etmek, daimi olmak” demektir ki, daimi olmayan hediye gerçek hediye olamaz. Devamını mümkün kılacak olan da ancak Allah’tır (cc). “Vahebe/ muvahebeten” kalıbında “Hibe etmede birine üstün gelmek” manası başka bir yoruma ihtiyaç bırakmaksızın tevhit hakikatine bizi götürmektedir, Allah (cc) hibe edenlerin en üstünüdür, yegâne kudret sahibidir, yegâne İlahtır.
Kuran-ı Kerim’de “Yoksa Aziz ve Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?” (Sad / 9) ayetinde bu üstünlük ve tevhit vurgulanmaktadır. Allah (cc) bütün nimetleri gibi Kuran’ın vahyini de dilediği kuluna ve Habibine (s.a.v.) lütfeder. İnanmayan ve inkâr eden müşriklere de böyle meydan okur. Dünyevi krallığın nihayetinin bağışlandığı Hazreti Süleyman’ın (a.s.) duası iltifat ve nasihat ve hakikat tarzında zikredilir: “Rabbim, bana mağfiret et. Bana benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık hibe et (Ver). Şüphesiz Sen Vehhâb’sın’ demişti” (Sad / 35). Hakikat de şudur ki, hakiki güç ve kudret sahibi Allah’tır (cc). Dünyevi Sultanların ve sultanlıkların tevehhümleri ne olursa olsun “Devletleri bir nefesliktir”. Takdir değişir, bağış kesilir ve sultanlık zail olur gider. O dilerse sultanlık bağışlar, gedalar sultan olurlar. Dilerse Efrasyab sarayını örümcek istila eder vesselam.
Kuran-ı Kerim’de bu kelimenin ve türevlerinin değişik manalarıyla karşılaşmaktayız. “İhsan ve hibe” kelimesinin mana yelpazesini görmekteyiz. Şüphesiz ki bize hediye edilenlerin en başında iman ve hidayet nimeti gelmektedir: “Rabbimiz! Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma; katından bize bir rahmet ihsan et! Şüphesiz ki sen, çok çok bağışlayansın (Vehhâb’sın)” (Ali İmran / 6 )
Bir diğer manası da manevi makam ve hediyelerdir ki, Hazreti İbrahim’e (a.s.) hediye edilen İshak (as) ve Yakup (as) ile hepsinin de peygamber yapılması bu manada zikredilmiştir (Meryem 19 / 49). Bir başka ayette ise ““Sizden korkunca aranızdan kaçtım sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı” (Şuara / 21), “Hükümdarlık vermek” manasında kullanılmıştır. İhtiyarlıkta çocuk vermek ((İbrahim / 39), hayırla anılmak (Meryem / 50) manası, mükerrer surette bir peygambere yardımcı kardeş ve peygamber verilmesi manası gibi manalar kast edilmiştir. “Rabbim bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin.” (Âl-i İmrân / 38) diyerek dua eden Hazreti Zekeriya’nın (as) duasında “temiz bir nesil vermek, bağışlamak” kast edilmiştir.
Allah (cc) kendisi Mutlak Vehhab olduğundan, nispi kudret bağışladığı kullarından kendisinin Kuran’da buyurduğu ahlak ile ahlaklanmalarını istemektedir. Mesela Müslümanların bir karşılık beklemeksizin sırf Allah (c.c) için vermelerini emretmektedir. “Mallarını Allah (cc) yolunda verip de sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Güzel bir söz ve affetmek, peşinden eziyet gelen sadakadan iyidir. Allah (cc) ganidir, halimdir. Ey inananlar, insanlara gösteriş için malını verip Allah’a (cc) ve ahiret gününe inanmayan adam gibi, başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın” (Bakara / 262-263-264). Aynı şekilde, bağışta bulunan “Övülmek istemek, beğenilmemek, kınanmaktan korunmak, itibar görmek, şöhret sahibi olmak gibi karşılık beklerse” gerçekten bağışta bulunmuş olmaz. Hakikatte bağış, Allah’ın (cc) razı olması için yapılan derakap (Derhal) unutulan bir ameldir. İslam âlimleri öyle görmüşlerdir.
Cennet ehlinden olmak için yapılan duaların yorumları arasında zikredilen “Bizi Cennetine dâhil et” diye dua edilirken, Cennete girmenin yanında Cennet nimetlerine ehil olmanın kast edilmesi gibi Vehhâb isminin tecellilerine ve tezahürlerine mazhar olma makamının ve keyfiyetinin de kast edilmesi hoş bir manadır. Nitekim “Onlar ki: “- Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin süruru (Sevinci) olacak iyi kimseler ihsan et ve bizi takva sahiplerine imam (Önder) yap” derler” (Furkan / 74) ayetindeki “Takva sahiplerine imam olma” keyfiyeti “Dünyevi bir kral ve prens olma isteği” değildir kesinlikle. Bu takva sahiplerine imam olacak kadar yüksek bir iman ve takvaya sahip olma duasıdır. Allah (cc) bu duada bulunabilme keyfiyetine bizleri mazhar eylesin.
Kelimenin manaları arasında zikredilen “Birine bağışta bulunmaya, vermeye razı olmak” manası bizi “Bağışlanan hediyelerden daha büyük bir nimete” eriştirmektedir ki, bu nimet “Rıza lokmasıdır”. Anlıyoruz ki, Vehhâb ism-i cemilinin tecellilerinin gösterdiği en önemli manalardan biri de Allah’ın (cc) razı olması keyfiyetidir. “Allah’ın (cc) makama eriş(tiril)miş olma” mazhariyetidir.
“Vehhâb olan Allah’tan (cc) dilerim ki, bizleri bu İsmi Cemilinin tecellilerine mazhar eylesin. Hayat nimetini bu dünyada hediye ettiği gibi uhrevi hayatta da iman ve tevhitle kıymetlenmiş hayat nasip etsin. Hayat, ilim, rızık, kudret, ahlak, takva, kalp inceliği ve ruh zarafeti gibi nice güzellik ve nimetlerini dengeli bir şekilde bizlere lütfetsin. Verdiğinde kendi hazinelerinden versin. Aciz ve fakir olduğumuzda sadece kendi bağış dairesinde boynumuzu büktürsün. Kudret ve zenginlik lütfettiğinde ise Vehhâb isminin gölgesinde kalmayı, her şeyimizin kendi kaynağından geldiğini bize idrak ettirsin. Her hâlükârda da rıza dairesinde olmamızı nasip etsin. Tevhit hakikatiyle mutmain eylesin. Âmin ya Vehhâb!”