A.VAHAP DAĞKILIÇ
Yağmur Kesildi
Artık Gözlerini Üstümden Çıkartabilirsin
Umutları ısıtan gönül sıcaklığının,
soluklarınızın tüm iklimlerine
yansımasını istiyorsanız,
onu
yüreğinize ateşi koyan
sevgilinin aşkıyla
besleyiniz.
Sarmaşık saçlı uzun bir sokağın omuzlarından süzülerek
mora çalan adımlarınızla gelip beklediğiniz
durakta
ilk gördüm sizi
Bir şehrin uykudan uyanır hali vardı üzerinizde
yeni doğan çocukların ellerine gül ekip gelmiş gibiydiniz
ipek tenli bir sesi taşıyan dudakların
kristal kadehlere değdiği bir sarhoşluk taşıyordunuz
Deniz
yavuklu saatlerine hoş bir çeşme başı türküsündeydi
Bir fotoğrafçıya poz verir gibi, uçan bir martıya baktınız
doğum izleyen ebenin yüzündeki
orman gibiydi bakışlarınız
Başlarını alıp giden ağaçların gölgesinde
bakir sessizliğinize, üç damla şiir düştü
taşra kokulu bir ürkeklikle
bir ah düştü
kirpiklerinizden
Herkes
her şey sustu
korktu hayat
Süvarilerden habersiz, süngüler uyudu siperlerde
uyku halinizde bile
bir ney taksimi eşliğinde
dağıtılan güzellik oldunuz
Bense
okulu asmış bir çocuk telaşıyla
payıma düşen kirpiklerinizden uyandım
iki kişilik muhabbet ısmarladım, şurama astım
ipe çekilmiş kayıklar gibiydim
karşınızda
El pençe divan duran yüreğim öylece donmuştu
tek hakkım kalan sınavı bile unutmuştum
Kiremitsiz damlardan
portakal kokusu aktı yollara
Ve siz
buğulu cama
alnını dayayan
bir gelindiniz
yanımda
Adı deliye çıkmış
bir kan
aktı
damarlarımda
deniz tutması sol yanımda
Bir şiir mesafesi kadar bana yakınlığınızdan cesaretlenerek
cebimdeki çalımlı bir gençlikle
gümüş takımlarda sunulan iki kadeh şarkı ile
misafir etmeye hazırlandım ki tam sizi
sır oldu kirpikleriniz
Kamaşan büyü bozuldu
ertelendi düşler
hüzün kondu dallarıma
Bir ah çekişiniz, meğer ne dünyalar yaşatmıştı bana
içimdeki yakası kolalı bir eda ile
yakışıklı bu hislerimi
ne çok görmenizi istedim
Ama siz
yanınızdan duran benden bile, habersizdiniz
bu karanlığa karşı duygularınız da ne az ışıklı
yirmi ikilik bir genç kızın, sardunyalara eğilişi gibi kararlıydınız
bir kadeh tutuşu zarafetiyle, saatinize baktınız
o an
bütün saatlerin durmasını, ne çok istedim
giden suların
akan nehirlerin, her şeyin
hatta
bizden başka hayatın bile…
Öyle çok şey istedim ki o an
incir kokulu bir kente asılı duran, hasretim olmanızı istedim
çocuklara dağıtılan şekerlerde, sevincim olmanızı istedim
kızoğlankız düşlerime
göklerin memesinden akan, ışık olmanızı istedim
pencere aralığında dinlediğim
bir memleket havası olmanızı istedim
dahası
saçlarında nehirler damlayan, sevgilim olmanızı istedim
Daha ne istemedim ki
ne çok istemelerim oldunuz bir bilseniz
oysa siz, kolu kanadı kırık bu sesleri hiç duymadınız
ölümden iki satır taşıyan
gözü pek bir rüzgar gibi geçtiniz.
otobüse binerken omuzuma değdiniz
bir defne kokusu yayıldı
yürüdünüz tüm hücrelerime
Bana
ikinci kez baktığınızda
bir çift göz düştü şehrin üstüne
bilinmeyenlere karıştınız
dağ resimli gölgeniz olmayı
beni de götürmenizi, ne çok arzulamıştım o an, bir bilseniz
isteseydiniz
buna karşılık tek sermayem olan tüm şiirlerimi
gözümü kırpmadan verebilirdim
Sağır bir acı kaldı
paramparça bir yürek ve yırtılmış gözyaşları
girilmemiş bir sınav ve okul kaldı
durakta
karşılaşmamızın ganimeti olarak
bir çift göz kaldınız bende
Şimdi zaman, bir sahil meyhanesinde ağlama vaktidir…