MEHMET BAŞ
Yankısını Yitirmiş Irmaklar
Durmadan kendinden bahseden kirli adamlar tanıdım
Kendi cenazelerine ağlayan bir ölü gibi duruyorlardı
Zehirli kelimelerin gölgesinde avunup
Karanlığın dudağıyla geceyi uluyorlardı
Söz mızrabını bencilliğin sazına vurup
Kör gecenin sağır dağlarına doğru yürüyorlardı
Katrandan bakışları bir zindana dönerken
Peşlerinden kirli ve bulanık selleri sürüyorlardı
Ağızları bir havra kapısı gibi soğuktu
Gözlerini bir tilki gibi kurnazca kırpıyorlardı
Sanki yeryüzü onlardan ibaretmiş gibi
Bencilliğin kıblesinde kendilerine tapıyorlardı
Ellerinde tuttukları bozuk teraziler ile
Her şeyi eksik ve hileli tartıyorlardı
Bir monolog halinde ses tellerine çarparken rüzgâr
Yankısını yitirmiş ırmaklarla cehenneme akıyorlardı
Yalan adresini şaşırmış bir mermi gibi
Hep bunların şarjöründen çıkıyordu
Karlı dağları kül eden akşam vakitlerinde
Bunlar sadece kendi kandillerini yakıyorlardı
Her şeyin kendine döndüğü saatlerin içinde
Zamanın çıkrığında günleri bir ip gibi eğirirken
Kambur kalplerin yakı tutmaz sayrısından bana ne
Bana ne kendi kışına yağıp duran karlardan
Uzak olsun sadece kendini çağıran bu türküler
Pis ve kirli aynalarında kendi endamını seyredenler uzak olsun
Bu tebessüm eden resimler ve ağlayan kalemlerden ırağım
Ben ağaçları ve bulutları dinlemeyi daha çok seviyorum
Her yağmur damlasında bir meleğin ellerinden tutup
Dağların kalbinden doğacak rüzgârı bekliyorum