Köhne Sokak

FİLİZ SOYDAŞ
Köhne Sokak |ÖYKÜ|
 
Eski bir binanın ikinci katında oturuyordu. Annesinin çeyizinden kalma perdeler, ailesi ile bir arada yaşarken ocakta kaynayan tencereler, sofralarına düzülen kap kacak, babasının çok sevdiği köşe koltuğu onun en kıymetli eşyalarıydı. Aileden kalma bu yadigâr eşyalardan ölene kadar vazgeçmeye niyeti yoktu. Bu köhne mahallenin en sevdiği yanı, kimsenin kimse ile uğraşıp didişmeden kendi halinde yaşayıp giden sakinleriydi.
 
Sabahları önce mahalledeki kedilerin boş su kaplarını doldurur sonra da mahallenin çıkışında bulunan parka giderdi. Her gün aynı banka kurulan beyaz köpeğin yanına oturup, onunla dertleşmek en büyük keyfiydi.
 
Bugün de bu ritüele uygun olarak önce kedilerin boş su kaplarını doldurup doğruca parka gitti. Uzaktan baktığında, yine yürüyüş parkurundaki banka yerleşmiş köpeği görüp sevindi. Onun yaklaştığını gören köpek biraz toparlanıp ona oturacağı kadar yer ayırdı. Köpeğin aç olduğunu anladığı zamanlarda yakındaki markete gidip ona yiyecek alırdı. Şöyle bir süzdü hayvanı. Gülümsedi. "Ooo bugün de erken yemişsin." dedi. Köpeğin ona verdiği yere oturdu. Bir müddet ilerideki insanlardan yana gezinen bakışlarını, kulaklarını keyifle sallayan köpeğe çevirdi. "Biliyor musun, insan bedenine bulaşan bir hastalık da sevme yetisini kaybetmek. İşin kötü tarafı, sızı içinde kıvranmana rağmen ağrının tam nerde olduğunu gösteremiyorsun doktora. Her gün bir şey alıp götürüyor bu hastalık insandan, bir gün yüzündeki gülümsemeyi, bir gün hayata olan bağlılığını, bir gün soluduğun havaya düşkünlüğünü… Ve böylece tükenip gidiyorsun.”
 
Köpek, yüzünü üst üste koyduğu patilerine yasladı. Kulaklarını sallamaya devam ediyordu.
 
“Hani perdeleri içeri ışık girmeyecek şekilde kapatırsın da gözlerin karanlığa gittikçe daha da alışır; artık ruhun da kararmaya başlar. Tam o esnada biri gelir açar o perdeleri. İşte o da benim karanlık dünyama ışık. Kısa sürdü bu aydınlık be köpekçik. Çok sevdim onu. Gidişiyle yeniden karanlıklara gömüldüm.” dedi.
 
Köpek başını kaldırıp, ileride bir yere dikkat kesildi. “Hemen de sıkıldın mı?” deyip köpeğin sırtını sıvazladı. “Tamam biliyorum onu sana defalarca anlattım. Ne yapayım sen benim sırdaşımsın.” deyip güldü. Köpek doğrulup oturdu onun en yakın dostu olduğu için mutluydu. Dilini sallayarak gözlerini kısıp yüzüne baktı. Böylece onu yine dinlemeye hazır olduğunu gösterdi.
 
Gençliği türlü zorluklar içinde geçen bu adamcağız meşakkatli yılları geride bırakmıştı. Konuşmaları arasında sık sık şu cümleyi kurardı. “Ne acılar çektim. Hepsinin acısı geçti kuru birer yara bıraktı geride ama tek bir yaram bir türlü kapanmadı, halen acı veriyor. O da sevdiğim kadının açtığı yara…”
 
Halden anlayan dostuna içini bir güzel döküp rahatladı yine. Şefkatli ellerini onun yumuşak tüyleri üzerinde gezdirip sevgili dostunu mutlu etti gitmeden önce. En mutlu olduğu yer burasıydı. Anıların devamlı hırpalandığı aklı ve kalbi burada huzur buluyordu. Kalabalıktan mümkün olduğunca uzak durmaya gayret eder, bu yüzden evinden dışarı çok fazla çıkmazdı. Fırtınada denizin dövdüğü yorgun bir tekne gibi hayatın bir oraya bir buraya savurduğu yorgun yürekli biriydi o. Ertesi gün yeniden geleceğine söz vererek ayağa kalktı ve usul usul yürümeye başladı. Epey ilerledikten sonra arkasını dönüp baktığında, sevgili dostunun banktan kalkıp kuyruğunu sallaya sallaya gittiğini gördü. Gülümseyip evinin yolunu tuttu.
 
O sırada da güneş, semtin üzerinden elini eteğini çekmeye başlamıştı.
Köhne Sokak
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir