Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 2

İSA KARATEPE
Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 2
 
Artık, göz bebeklerimde hayata dair ne varsa, fersah fersah kararıyor.
 
Biliyor musun? Gün içinde, bir taç yaprak gibi avuntu oluyorum dilek tutamadığın göz damlalarıma.
 
Affet ki her gün bu şehir betonlaşıyor, daha çok kirletiyor masalsı beyazlarını.
 
Affet ki ben masal bilmiyorum, tüm beyazlara dair.
 
Bildiğim bir beyaz var içimde kalan, masal bu ya hani, düşe çalar ya. Hani lades gibi aklımda kalır ya. İşte o bildiğim, beyaz aklımı başımdan alır. İşte o beyaz tülle süslenen, her daim lades kalır ya. Hiçbir zaman ladesin olmayan.
 
Ne tuhaf, önüme konulan şu palette hiçbir seçenek bırakılmamış renklere dair.
 
Oysaki ben ressam değilim diyorum. Tek bir seçenek, tek bir renkle günden kaçarak, geceye ait siyahları senden saklayarak, belki de günü unutarak kendimi boyuyorum baştan aşağıya.
 
Şimdi sırılsıklam siyahım işte!
 
Şimdi sen sırılsıklam beyazsın işte!
 
Ne kadar düşündüm seni bilemezsin; ne kadar çabuk yitirdim, ne kadar çabuk…
 
 “Neyse boş ver” diyorum kendi kendime “Deli olmak da varmış kaderde” diyorum. Vuslat köprüsünde kimselere görünmeden, deliliğinden utanan, kendinden saklanan bir deli.
 
Ne kadar masallardan ve senden uzak tutarsam siyahı, belki başarırım diyorum.
 
Ellerim gittikçe kirleniyor, sonunda bir deniz bile bulamadan, gözyaşlarımla kurulayıp asıyorum hüzünlerimi kirpiklerime.
 
Of! Beni, bana bırak küçüğüm.
 
Sen beyazsın, ben siyahım işte!
 
Tam istenildiği gibi, tam istediğin gibi!
 
Aslında hiç istemediğim gibi!
 
Ne fark eder!
 
Biliyorum; bir güneş, bir sıcak rüzgâr kurutmadan beni, soğuyacak kirpiklerimden aşağıya düşen düşlerim.
 
Bir çocuğun, sabah düşlerine sarılıp bulamadığı bir oyuncak gibi, artık çok uzaksın bana.
 
Biliyorum, çünkü öksüzlerin bir düşü olur ve sen de öyle bir düştün işte son baharlık.
 
Annem olmalıydı değil mi?
 
Şimdi annem olmalıydı evet. Ağlarken beni, bir tek o küçük görmeliydi, şimdiki gibi. Eski bir bezle burnumu silerken, deli olduğumu bilmemeliydi.
 
O bilmeliydi fersudeliğimi, bir o giydirmeliydi beni, eski mintanlarımı naftalin kokusu içinde katlanmış halde çıkartarak.
 
İşte o zaman sevgili, işte o zaman diyorum, belki de son beyazı ben istemeden sırılsıklam siyahıma o vermeliydi diyorum. Bir tek o..
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir