Öteki Edebiyat: Bir Halit Ertuğrul Portresi

İSMAİL GİRAY
Öteki Edebiyat: Bir Halit Ertuğrul Portresi
 
Lise yıllarım onları okumakla geçti… Sonraki yıllarım ise onların zihnime kazıdığı bir takım düşünceleri, yaşantıma yansıtmak için gayret göstermekle… Hâlen daha o kitapların izlerini görürüm üzerimde. Öyle veya böyle ruhuma işlediler çünkü…
 
Halit Ertuğrul'lardan, Ahmet Günbay'lardan, Emine Şenlikoğlu'lardan ve daha nicelerinden bahsediyorum!
 
Hepsinin konusu aynıydı; ya hikâyenin başkahramanı mucizevî bir şekilde imana gelir; ya da hikâyenin başkahramanı, birilerini üstün gayretlerle hidayete erdirirdi. Ateist bir genç, inançsız bir insan, özünden kaçan bir imanı zayıf, din düşmanı bir eğitilmiş, tarihine küfür eden bir hoca ve dahi İslâm'a uzak birçok kimse; hikâyenin sonunda, muhakkak surette hidayete erer, huzura kavuşur ve okuyucuya bu destansı “dönüş” karşısında gözyaşı döktürürdü.
 
Düzceli Mehmet”in şahadeti… “İmamın Manken Kızı”nın kaçtığı ‘mahalle’ye geri dönene kadar başından geçen ibretlik hadiseler… “Dallar Meyvaya Durdu"ğunda olduğu yerden başka bir yerde duran dünyalar… “Huzur Sokağı”nda katmerleşen hüzünler, gözyaşları…
 
Evet, her birinin hikâyesi benzerdi; ama her birinin yürekte bıraktığı sızı ayrıydı. Edebî değilse de ebedî duygulardan bahseden samimî kitaplardı her birisi!
 
En çok Halil Ertuğrul'un kitaplarını okumuşumdur bu kategorideki yazarlardan. Belki bu tür kitap alanında en çok eseri onun yazmasından, belki de lise yıllarımın onun popüler zamanlarına denk gelmesinden… Her neden olursa olsun; Halit Ertuğrul'un yeri bende ayrıydı. Kaderin, güzel bir tesadüfüyle de bu muhabbettim, ilerleyen yıllarda giderek derinleşti…
 
***
 
Üniversiteye başladığım yıl, fakültedeki ilk günümde, ilk dersimize Halit Ertuğrul'un gireceğini işitince; hem çok şaşırmış, hem de inanılmaz bir heyecan duymuştum! O dakikaya kadar ne Halit Ertuğrul'un üniversitede hoca olduğundan ne de yerleştiğim üniversitede (Ahi Evran Üniversitesi) dersimize gireceğinden haberim vardı…
 
Evet işte; Düzceli Mehmet'in, Kendini Arayan Adam'ın, Ezanla Diriliş'in, beni uhrevi bir hüzünle deruni düşüncelere sevk eden kitapların yazarı, şimdi tam karşımdaydı… Tane tane konuşuyor, tatlı tatlı tebessüm ediyor ve samimiyeti bütün dinleyenlere sirayet ediyordu…
 
Tahmin edebileceğimden çok daha güzel adamdı Halit Ertuğrul!
 
Ders arasında tanıştık; bütün bu duygularımı, kırık dökük cümlelerle ifâde ettim; memnuniyetle karşıladı, samimi bir “Estağfurullah” döküldü dilinden…
 
***
 
Halit hoca, Türkiye'nin dört bir yanında konferanslar veriyor, binlerce kişi onu dinlemek için salonlara koşuyordu. Biz ise her hafta, o muhteşem hitabetiyle, ondan hikâyeler dinliyorduk; yalnız küçük bir farkla! Halit hoca derse girer, dersin bir yerinde hikâyesine başlar; Davudî sesiyle, ince ince, tane tane anlatır; tam hikâyenin en heyecanlı yerine gelir, bütün sınıf kulak kesilmiş, büyük bir sükûnetle dinlerken bir anda susar, biraz bekler, sonra da "devamı haftaya" der ve sınıftan yükselen hoşnutsuzluk sesleri eşliğinde çıkar giderdi. Haftaya geldiğinde ise önceki hafta yarım bıraktığı hikâyesinin adını bile anmaz, yeni bir hikâyeye başlar, aynı şekilde onu da en heyecanlı yerinde "devamı haftaya" diyerek yarım bırakır giderdi…
 
Halit hocanın dersleri, bütün bir dönem boyunca böyle geçti. Her bir dersi, birbirinden değerli konferansları gibiydi ve ben, okuru olarak kitaplarından da, öğrencisi olarak derslerinden de istifade edebildim.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir