Aziz İsm-i Celili

MEHMET ALİ BAL
Aziz İsm-i Celili
 
“El-Aziz” İsm-i Celili öz olarak “İzzet sahibi, her şeye galip olan, Sonsuz şeref kaynağı, Gücü mükemmel şerefi yüksek olan " manasına gelmektedir. Geniş anlamda ise dini müktesebatımız çerçevesinde âlimler tarafından üç alanda tecelli ve tezahürleriyle manaları ifade edilmişti: Bunlardan ilki Allah’ın (cc) bizzat kendisinin izzet sahibi ve yüceler yücesi olmasıdır. Esma-ül Hüsna’nın her biri öncelikle Allah’ın (cc) kendisine matuf manalar içermektedir. İsimlerin güzel olması bir başka deyişle Zat-ı Rabb-i Teâlâ’yı (cc) tavsif etmelerindendir. İsim zata bakar. Lügatte de göreceğimiz gibi “İzzet” isminin faili olan Aziz Allah’a (cc) ait bir İsim ve sıfattır. Zıddı olan kelime ise “Zillettir” ki, Allah’tan gayrı her varlık zilletle muttasıftır. Ancak Allah’ın aziz kıldıkları müstesnadır.
Bir diğer manası ise “Allah’ın (cc) mağlup edilemeyen galip olması, her şeyin üzerinde galebe etmesidir”. Bilebildiğimiz beşer tarihinin büyük felaketleri, helak edilen isyankâr kavimleri Allah’ın “Galip” vasfının tefsiridir. Ankebut Suresi 33-40 ayetlerinde isim isim bahsedilen Lut Kavminin, Ad ve Semud Kavimlerinin, Medyen Halkının, Karun ile Firavun ve Haman’ın helak edilişleri her şeye galip gelen Aziz ve Kadir olan Allah’a (cc) bizleri yöneltmektedir.  Diğer manası ise “Yarattıklarının onun emrine itaat etmesidir”. Aklımızın alamayacağı ve ancak devasa sonucu olan matematiksel işlemlerle algılayabildiğimiz sonsuz evrendeki büyük yıldızların, yörüngelerin, kütlelerin, kanunların, varlıkların ve boşluk dediğimiz esrarengiz varlığın evvelden ahire zahirden batına her seviyede ve düzeyde O’nun (cc) emrine amade oluşu bu mananın tecellilerindendir. Buraya kadar olan izahattan, Aziz İsm-i Celilinin tecellilerinin adeta Allah lafza-i Celalinin unvanı gibi zikredilmesi vesilesiyle büyük âlemde ve büyük hadiselerde tahakkuk ettiği anlaşılmaktadır.
 
Sözlük manasına baktığımızda, “Aziz” kelimesi “Değerli, muhterem, her şeye galip gelen, şerif, mükerrem, hoşa gitmek veya razı olunmak isteyen, nadir, aşkla sevilen” anlamlarına gelmektedir. Kelimenin türediği “Azze” fiili “Daha güçlü, sağlam ve yoğun olmak, kuvvetlenmek” manasındadır. “Azzeze” fiili ise “Kuvvetlendirmek, pekleştirmek, sağlamlaştırmak” demektir. Lisan-ül Arab “El Aziz” ism-i şerifiyle “Bir başka şeyin mağlup etmesinin mümteni’ olması, her şeyin üzerine galip gelen, hiçbir şey kendisine benzemeyen” manalarını vurgulamıştır. Muiz ism-i şerifine gelince “Allah’ın kullarından istediğine izzet vermesidir.” Burada Aziz İsm-i Celilinin bir başka mahiyetini de idrak ediyoruz ki, bu da “Leyse kemislihi şey’ün” olmasıdır. Mislinin, nazirinin olmamasıdır. Ki bu Tevhidin yüksek hakikatlerinden biridir. İhlas Sure-i Celile’sinde buyurulan “Doğurmadı ve doğurulmadı. / O 'na bir denk de olmadı” (İhlas / 3, 4) hakikatinin bir başka ifadesidir. Arap dilinin incelik ve fesahatinden dolayıdır ki bazen bir kelime içinde garip ve sırda kalmış başka anlamlar bulunabilir. “Aziz” kelimesindeki “Nadir” anlamı da böyledir.
 
Aziz İsm-i Celilinin tecellileri ve tezahürlerini özellikle büyük evrende görmek çok etkileyicidir. Uzayı tefekkür ederken büyük gök cisimlerinin süratli dönüşlerini tefekkür ederken “Dehşete düştüğünü” ifade eden Blaise Pascal (Düşünceler) bunu en güzel anlatandır kanaatimce. Ancak vurgulamak istediğim husus bunun öncesindedir. Ötesinde yani bizatihi Allah’ı (cc) tarif ve tavsif etmesi noktasındadır. Aziz İsminin lafzi manalarını Ulûhiyet ve Tevhit zirvesinde tefekkür ettiğimizde tam hakikatlerinin tahakkuk ettiğini görürüz.
 
Esma-ül Hüsna’ya dair daha önce de zikrettiğimiz gibi esma arasında birbirini gerektirir bir bütünlük vardır. İslam akidesinin ilkeleri arasındaki “Telazum prensibi” gibi Esma arasında da birbirini gerektirir bir prensip vardır. Şöyle ki her bir isim diğer isimleri gerekli kılar. Her bir isim bir diğeri açısından merkez olabilir, bir diğerinin açıklanmasında gerekli olabilir. Daha da önemlisi, her bir isim diğerini gerektirir. Böylelikle İslam öncesi batıl inançlardaki eksik Ulûhiyet tanımlarına düşmek tehlikesine maruz kalmamış oluruz. Esma-ül Hüsna nihai noktada bizi “Allah” (cc) inanç ve akidesine götürür.
Allah lafza-i celalinden önce O’nu tavsif eden Aziz İsm-i Celilini sıkça söyleriz: “Aziz Allah”. Bunun nedenlerinden biri de bizi tevhide götürüyor oluşu olsa gerek. “Her kim şeref ve kuvvet isterse bilsin ki, bütün şeref ve kudret Allah’ındır. Hoş kelimeler (Tevhit ve tespihler) ancak O’na yükselir, kabul olunur. Salih ameli de hoş kelimeler (Tevhit) yükseltir, makbul kılar. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır. Bunların yaptıkları tuzak mahvolur gider” (Fatır / 10). Ayet-i Kerimedeki “Şeref ve kuvvet” beşer açısından dünyevi olsa da Ulûhiyet açısından tevhit cümlesinin içerdiği manada bir İlahi kudrettir.  Telazum prensibinin de ilerisinde “Bütün salih amel, hoş kelimeler“ Aziz İsm-i Celilinin tecellileriyle işaretlenmiştir. Ve hiç şüphesiz daha ilmi bir kesinlikle söyleyebiliriz ki, “Kötülük kuranlara yönelik şiddetli azap” ve geçmiş kavimlere gelen helak felaketleri Aziz İsm-i Celilinin tezahürüdür.
 
Aziz İsm-i Celilinin hatırlattığı bir diğer prensip ise “Bürhanu temanu’ prensibidir”. Varlık âlemindeki her varlık, her oluş ve kanun Allah’ın (cc) varlık ve birliğinden başka her tür şirki reddeder. Zihni ve kalbi seviyede de İslam akidesi şirki reddeder. İslam akidesinin prensipleri, bu prensiplerin küçük ve büyük âlemdeki tezahürleri şirki kesin olarak zikreder. Aziz İsm-i Celilinin lafzi manasındaki “Nadir” yani “Leyse kemislihi şey’un” manası Allah’ın (cc) insan aklının yanılsaması sonucu ürettiği batıl ulûhiyet tasavvurlarını toptan reddetmektedir.
 
​Akide planındaki bu tevhit nişanından sonra dünyevi planda vahiy zamanının tüm şahitlerinin de duyduğu gördüğü somut bir hadiseye işaretle “Diyorlar ki, “(eğer bu savaştan) Medine’ye bir dönersek kuvvet ve şerefi çok olan (bizler), zayıf ve düşük olanı (müminler topluluğunu) oradan çıkaracaktır. Hâlbuki kuvvet ve üstünlük Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir; fakat münafıklar bilmezler” (Münafikun / 8) buyurulmuştur. İslam akidesi soyut ve hayali bir prensipler ya da salt zikir ve dualar demek değildir şüphesiz. Hükümlerinin somut yaşantılarını, olumlu veya olumsuz yönde temsil sahiplerini de gerçek yaşamda görürüz. Ayetlerin nazil oldukları zaman ve olaylar aralığı o kadar iç içedir ki, bu ve benzeri ayetlerin bir kısmı olaylardan hemen önce, bir kısmı olaylar esnasında bir kısmı da olaylardan sonra İlahi bir kesinlikle hükmün verildiğini görürüz.
 
Aziz İsm-i Celilinin sahibi olduğunu iddia edenlere, bizatihi şirkleri içinde yaşarlarken ağır bir üslup ve münezzeh bir küçümseme ile hitap eder: “(Azabı) tat! (Hani) sen, gerçekten azizdin ve kerimdin (Kendini öyle zannediyordun)” (Duhan / 49). Bu ayet Ebu Cehil için nazil olmuştur. Mekke müşrikleri ve bizzat Ebu Cehil Kuran’ın bu meydan okumasına cevap verememişlerdir. Son olarak ifade edelim ki İlahi Hitaptaki bu şiddet bize göstermektedir ki, Aziz İsm-i Celili Tevhit Akidesinin unvanlarından biridir. Bu isme sahiplenmeye ne beşerin ne de başka bir varlığın haddi ve kudreti yoktur. Olamaz. Zira hadis-i şerif’te “İzara benzetilen azamet ve ridaya benzetilen Kibriya” yanında Aziz ismi bir taca benzemektedir. Doğrusunu Allah (cc) bilir. Yanlış bilmekten, yanlış işlemekten yine O’na (cc) sığınırız. O’na sığınmamız ve O’na itaat etmemiz dahi Aziz İsminin tecellisidir. O’na hamd ve senalar olsun.
 
​Aziz İsm-i Celili öylesine yüksek tecellilere sahiptir ki, merhamet peygamberi Hazreti İsa (as) “Eğer onlara azap edersen (Bu sana kalmıştır); zira onlar (Benim değil) Senin kullarındır. Yok, onları bağışlarsan (Bu Sana kalmıştır) ;şüphe yok ki Sen, evet sensin El-Aziz olan, El-Hakîm olan” (Mâide / 118) ayetindeki kelimelerle ümmeti için duada ve istiğfarda bulunmaktadır. Umumi manada da hidayetten sonra ayakların kayması, kalplerin sapması karşısında Allah bize “Aziz ve Hamid” İsimleriyle kendisini hatırlamamızı emretmektedir: “Eğer hakikatin apaçık belgeleri size geldikten sonra ayaklarınız kayarsa, Allah’ın akıl sır ermez bir Aziz ve Hakîm olduğunu unutmayın”  (Bakara / 129). 
 
​Aziz İsm-i Celili Kuran’da çok yerde (99) zikredilmektedir. Çoğunlukla sıfat olarak kullanılmakta, az bir sayıda da başka isimlerle birlikte zikredilmektedir. Az yerde de bir başka isimle birlikte zikredilmektedir. Bu isimlerin başında Hakim ismi gelmektedir ki, esrarını Allah (cc) bilir. Bunun yanında “Zuntikam, Âlim, Kaviy, Hamid, Rahim, Ğafur, Vehhab, Ğaffar,  Muktedir ve Cebbar isimleriyle” birlikte zikredilmiştir.
 
​Ey Esma-ül Hüsna’nın sahibi Aziz Allah’ım! Bizleri bireyler ve ümmet olarak Aziz isminin tecellisiyle aziz eyle. Seni tanımamak, tanıdıktan sonra dalalete sapmak gibi zilletlerden muhafaza eyle. Bizi hakiki anlamda İslam’ın izzetiyle izzetlendir, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklandır ve şereflendir. Senin izarını ve ridanı çalmaya yeltenen bahtsız baği ve tağilerden eyleme! Has Kulun Hazreti Ali’nin ifadesiyle “ Sana kul olmanın izzetini” idrak etmemizi müyesser kıl…
İslam dünyasının fertlerini imansızlık ve amelsizlik zilletinden, memleketlerini harabiyetten ve topyekûn ümmeti de siyasi mezelletten kurtar. Kuran hükmüyle övülen Müslüman Kavmin vasıflarını değiştirmekten bizleri koru. Özellikle “Müminlere karşı yumuşak (Zillet) ve kâfirlere karşı şiddetli (İzzet) olmak hakikatini tersyüz etmekten bizleri uzak eyle.  “İnsanlık tarihinin Aziz İsm-i Celilinin tecellileriyle hak ile yeksan olmuş küfür ve şirk saltanatlarından ibret alma basiretini lütfeyle. Sonsuz kâinat ve devasa halk edişlerinin Aziz İsmine inkıyat ile. Seni tespih ve tazim edişini tefekkür edebilmeyi ihsan eyle. Hulasa bizleri İslam nimeti ile aziz eyle Ya Aziz! Ya Kerim! Ya Allah! Âmin.
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir