El-Adl İsm-i Şerifi

MEHMET ALİ BAL
El-Adl İsm-i Şerifi
 
İsim olarak “El- Adlü” istikamet manasında; doğruluk, namuslu bir kişinin sıfatı, doğruluk, bir şeyin doğru tabiatı, dürüstlük, bir kişinin bozulamaz yapısı anlamlarına gelmektedir. Adil anlamı manasında ise; hakkaniyete göre davranan, tarafsız, doğru, hakkaniyete uygun, mantıki anlamlarına gelmektedir.
 
Adalet ismi kapsamında da; hakkaniyet, adaletin tabii manasına sahip olanın fazileti, tarafsızlık, makul, adalet ve hakkaniyete uygun olan, ilginçtir bu kısımda “Adl ve insaf” birlikte zikredilmiştir, bir diğer mana ise dengeli olmaktır. İlişkili olduğu kelimelerin başında “İtidal” gelmektedir. Diğer kelimeler daha ziyade adalet kavramıyla ilişkilidir. Ancak, tadil, tadiliyyün (Revizyonist), adapte etmek gibi kelimeler dikkati çekmektedir. Değiştirmek, tashih etmek, düzeltmek gibi anlamlar da verilmektedir. Günümüzde ardına konulan eklerle “Noterlik, Adalet Bakanlığı” gibi anlamları da karşılamaktadır.
 
“A-de-le” fiili ise “Doğru ve hakkaniyetli olmak, hep aynı tarzda muamele etmek, değiştirmek, bir işi yürütmek” gibi anlamlara gelmektedir. “Addele” fiilinde ise değiştirme, düzeltme gibi anamlar görülmektedir. Aslında Arapçanın zenginliği ve mecazları arasında daha fazla anlamı saymak da mümkündür. Ancak, biz burada sadece “El Adl” kelimesinin kapsamı hakkında fikir vermesi açısından, farklı anlamlara değinip geçiyoruz. Zira “Adalet” manası sadece ceza ve mükâfatın dengeli olmasında değil, başka birçok konuda merkezi yer tutmaktadır.
 
Dini ıstılahta “El Adlü” İsm-i Şerifi “Mutlak, tam ve çok adil olan, asla zulmetmeyen (Zulüm mümteni’dir), hak ve hakkaniyetle hükmeden, adaletin yegâne sahibi” gibi manalara gelmektedir. Bazı İslam büyükleri (Hazreti Ali (kv) ve İmamı Azam (ra)” tarafından İsm-i Azamdan sayılmıştır. “Adl” İsm-i Şerifinin manası o derece önemlidir ki, Kuran-ı Kerim’de tahmini 31 tane adaletle ilgili ayet bulunmasının ötesinde, genel anlamda manasına bakıldığında dört cüzünden biri olarak adalet sayılmaktadır.
 
Adl İsm-i Şerifi, ilk başta bütün diğer esmanın idrakinde, aşırılığa kaçabileceğimiz tehlikeli ve karmaşık yollarda bizlere bir hattı vüsta ve bir hattı müstakim vaz etmektedir. Bu hat itidal hattıdır. İtidal bizim dini tefekkürümüzün ve akide sistemimizin ana ölçüsüdür. İtidal, istikamet, adalet mefhumlarını tam anlamak için ibretlik sapmaları görmek yeterlidir. Tam tarif edilemeyen, sadece bir yönü ön plana çıkarılan İlah tasavvurları, bazı isimleri ve sıfatları bizatihi bağlı âlimleri tarafından ketmedilmiş (Gizlenmiş) tasavvurlar (Özellikle Kuran’da Yahudi âlimleri için bu yönde ayetleri görürüz) esma içindeki “Adl ve istikametin” yokluğunu göstermektedir.
 
Allah’ı (cc) eksik veya O’nun muradı dışındaki, saf akidedeki değeri haricinde bir başka yönü diğer yönlerini gizleyerek ön plana çıkartmak aşırılıkların en büyüğüdür. Zira bütün sapkınlıklar, aşırılıklar ilk başta Allah (cc) telakkisinde ortaya çıkmaktadırlar. Davud’un (as) gücünü göstermek için haşa O’nu Allah ile güreş tutturan muharref Tevrat’ın yazıcıları bir başka aşırılığın faili olmuşlardır. Antik çağlarda türlü isimler altındaki tanrı ve tanrıça telakkileri Adl İsminin tecellilerine mazhar olunamayıştandır. Adl İsm-i Şerifinin tezahüründen mahrumiyettendir. Bazı hal ehlinin bazı esmanın gölgesine girdiklerinde o ismin dışındakileri inkâr durumuna gelmeleri de bundandır. Onları tashih eden Asfiya’nın en fazla mazhar oldukları tecelli Adl İsm-i Şerifinin tecellisi olsa gerektir.
 
Şu halde Adl İsminin tecellisi en başta esmanın tasavvurunda, İlahi tasarruflar ve fiillerin doğru tefekküründe olmaktadır. Bu ne büyük lütuftur. Zira tarih boyunca nice medeniyetler, nice semavi din mensupları Esma ve Akidede Adil ve mutedil olamadıkları için doğru yollardan sapmışlardır. 
 
Şu halde Adl ismin tecellisi ilk başta akide sağlamlığında olmaktadır. Ehli Sünnet akidesi İslam dünyasındaki aşırılıkların içinde sırat-ı müstakimde yürümemizi sağlayan mühim bir değerler zinciri olarak önümüzde durmaktadır. Bu akide sayesindedir ki, biz Tevhit hakikatinin ilk cümlesini tam ve mutlak haliyle idrak edebiliyoruz. Sonra da ikinci cümlesinin hakikatini Allah’tan (cc) dolayı anlayabiliyoruz. Evet, “Allah’tan (cc) başka ilah yoktur”, bu mutlak hakikattir, her şey “La” tarafından nefyedilir. Sadece Allah (cc) vardır. Tek İlah O’dur. O kâfi ve vafidir. “Sevgili Peygamberimiz (sav) O’nun kulu ve resulüdür”. Eğer O’nun (sav)  tebliğini dinlemez ve anlamaz isek Allah’ı (cc) da hakkıyla ve hakkaniyetle idrak edemeyiz, kabul edemeyiz.
 
Bu ne büyük bir dengedir. Ulûhiyet hakikati gibi büyük bir hakikat ile bu hakikatten kaynaklanan Risalet hakikatini tam adaletle ilan etmektedir. Diğer yandan, Habibullah sıfatını alan Peygamberimizin de (sav) bir kul ve resul olduğu ifadesini buluyor. Yani başka kavimlerde gördüğümüz insanları ilahlaştırmanın önüne ilk cümlede set kuruluyor. Keşke İslam’ın bütününe derinlikli bakabilsek, her hükümde her tasarrufta bu itidal çizgisini ve kıvamını müşahede edebiliriz.
 
Bu kısımda haddimiz olmadan Adl İsm-i Şerifinin diğer esmanın idrakinde nasıl bizlere ışık tuttuğunu paylaşmak istiyorum. Gazali’nin büyük önem verdiği aşırılıklar arasındaki “İtidal” çizgisinin bazı esmanın idrakindeki fonksiyonlarının ehl-i sünnet akidesi için ne denli önemli olduğunu görürüz. Mesela Allah (cc) Vedud’tur. Ancak O’nun sevgisi bizim insani idrakimizdeki ve sınırlarımızdaki marazi sevgilerden çok başkadır. Allah (cc) hem kullarını en fazla sevendir, sevgiyi verendir. Hem de bağışlayandır. Hem de şirk ve zulümde ısrar eden kişilere karşı ise son derece Gayyur’dur, Aziz’dir, İntikam Sahibi’dir. Onlara karşı azabı çok şiddetlidir.
 
Dikkat edilirse esma arasındaki tecelli ve tezahürlerin itidal hattında Adl İsm-i Şerifi bulunmaktadır. Esma-i Hüsna’dan her ismi bu şekilde Adl İsm-i Şerifinin gölgesinde idrake çalışabiliriz. Allah rızık verendir, Rezzak’tır. Ancak bu da bir ölçü iledir. Bir kere her varlığın rızkı ayrıdır. Her varlığa verilen rızık belli ölçülerledir. Aynı zamanda her varlığın hazmedebileceği rızık miktarı da belirlidir. Bu Adl İsm-i Şerifinin tezahürüyle olmaktadır.
 
Rahman Suresinin ilk 13 ayetini dikkatle okursak, güzellikler ile adaletin ve ölçünün mükemmel bir orantıda yaratıldığını görürüz. “1.Rahman (olan Allah) 2.Kur'an'ı öğretti. 3.İnsanı yarattı. 4.Ona beyanı öğretti. 5. Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir. 6. Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. 7.Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mizanı koydu. 8. Sakın mizanda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.' 9.Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın. 10. Yere gelince, onu da (yaratılmış bütün) varlıklar için alçalttı-koydu. 11.Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var. 12.Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler. 13. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman 1-13).
 
Evrendeki muhteşem hesap ve matematik Adl İsminin tecellilerinden biridir şüphesiz. Gökyüzündeki yıldızların gezegenlerin milyarlarca matematiksel ve fiziksel denklem içinde (En azından bizim aklımızın alabildiği sınırlarda, ötesini elbette ki bilemeyiz) akıl almaz süratte ve emniyet içinde dönmeleri Kayyum İsm-i Şerifinin olduğu kadar Adl İsm-i Şerifinin de tecellisindendir. Hesap ve mizan akla hemen adaleti getirmektedir.
 
Allah Adl İsm-i Şerifiyle her varlığa en uygun suret ve azaları vermiştir. Varlıklara ve çevrelerine baktığımızda hiçbir şeyin lüzumsuz ve hiçbir şeyin de eksik olduğunu göremeyiz. Modern zamanların bilim insanlarının bu mantıktan yola çıkarak biyolojide, fizikte, tıpta, vs. ciddi buluşlar gerçekleştirdiklerine şahit olmaktayız. Allah’ın (cc) ayetlerini anlamak, onları keşfetmek, aralarındaki dengeli ilişkileri, nispetleri, sebep ve sonuç değerlerini idrak etmek doğru bilgiye ve irfana ulaşmanın temel şartıdır. Günümüzde artık fizik ve biyolojik yasalar gibi sosyal yasalar da anlaşılmaya çalışılmaktadır. Zira Adl İsmi şümullü biçimde varlığa nüfuz etmiştir.
 
Anlaşılıyor ki, Adl İsmi en başta varlığın tasarımında, inşasında, hayat kazandırılmasında birinci derecede amil olmaktadır. Aklımızın alamayacağı kadar çok sayıda hücre ve yine aklımızın alamayacağı kadar çok büyüklükte ve çok sayıda gök cismi arasında her an ve yeniden adaleti sağlayan bir Adil-i Hâkim nasıl olur da biz insanların yaptığı adaletsizliklere göz yumabilir? Onları men etmez ve cezalandırmaz? Bu akla aykırıdır. İzana ve insafa aykırıdır. Muhaldir.
 
Nitekim iyiliklerin mükâfatı Cenneti ve kötülüklerin cezası Cehennemi yaratmak, layık olanları içlerine doldurmak Allah’ın (cc) Adl İsm-i Şerifinin muktezasıdır, gereğidir. Adl İsm-i Şerifinin mana ve tecelli büyüklüğünü anlamak için Cennet ve Cehennem gibi iki kanadını müşahede etmek kâfidir. Adil olmaya özenmek ve özendirmek için Cennet gibi mükâfat, kaçındırmak için Cehennem gibi ceza yeri bulunmaz. Kuran’da ifadesini bulan “Din gününün” en önemli özelliği Adl isminin mutlak tecelli edeceği gün olmasıdır. İslam hakikatinin tamamlanacağı günün de manası Adl İsminin tam hakikatiyle tezahür edeceği gün olmasıdır. O gün hem muhteşem hem de korkutucudur.
 
Nitekim dünya tarihinde sapkın kavimlerin (Nuh, Ad, Semud kavimleri ve Eykeliler) başına gelen büyük afetlerin cereyan şekli ürpertici, yürekleri parçalayıcıdır. “Karun’u, Firavunu ve Hâmân’ı da (helak ettik). Ant olsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi. Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle suçüstü yakaladık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlar. (Ankebut/ 39-40). Bu kavimlerden Eyke halkının ölçüleri bozmuş olduğunu, tartıya hile kattığını din tarihçileri altını çizerek belirtmektedirler.
 
Kuran-ı Kerim’de Adalet kelimesinin karşıt olarak zulüm kelimesi zikredilmektedir. Bu kelimeyi sadece bir kişi veya kavme yapılan zulüm olarak anlamanın yanında, öncelikle tertib-i eşyadaki İlahi nispeti bozmak, Allah’ın (cc) hukukunu çiğnemek, hakikatin ruhunu bozmak, vs. şekliyle anlamak gerekir. Nitekim helak edilen bazı kavimler, evrendeki Tevhit hakikatini ihlal ettikleri için büyük zulüm yapan kavimler olarak zikredilmektedirler.
 
Adl İsm-i Şerifi diğer esmanın hattı müstakim ve vüstası olduğu gibi, diğer esmanın varlık, tecelli ve tezahürlerini de gerekli kılmaktadır. Adeta her bir isim diğerinin eski tabirle lazım-ı gayr-ı mufarıkıdır (Ayrılmaz bir lazımıdır). Mesela Adl İsminin mutlak tecellisi için, Hazreti Adil’in (cc) mutlak Kudret sahibi olması icap eder. Estetik açıdan en mükemmel düzeyde adaletin tecellisi için Bari, Musavvir, Âlim, vs. olması icap eder. Hikmetli tertip için Hakem olması gerekir. Adl İsminin tecellisi için Halık, Cebbar, Mütekebbir, Celil, vs. olması gerekir.
 
Örnekleri her bir isimle irtibatlandırarak çoğaltabiliriz. Temel mantık her bir esmanın bir diğeri için gerekli oluşudur. Mesela Kuran’da “Şüphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah; bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah; Semi', Basir olandır.” (Nisa/ 58) ayeti bu hakikate işaret eder. Adalet mefhumu adeta bütün diğer erdemlerin, üstünlüklerin, değerlerin, sıfatların, kurumların, siyasetlerin temelinde yükseldiği ve mükemmele eriştiği zirvedir. Akidede tevhit olduğu gibi hakikatte de tevhit vardır. 
 
Allah’ın (cc) Adl İsm-i Şerifinin tecellilerinin küçük bir cüzü de beşeri hayatımızda sosyal, iktisadi, siyasi sahada karşımıza çıkmaktadır. Bu husus bizim sosyal ve siyasi kültürümüzde o kadar esaslı bir yer edinmiştir ki, Nizamülmülk’e atfedilen şu beyit çarpıcı bir şekilde adaletle hükmetmenin gereğini anlatmaktadır:
 
“Küfr ile olur bir memleket abad,
Zulm ile olur bir memleket harap”
 
Yani bir memleketin idarecileri kâfir ama adil iseler o memleket abad olur, bayındır olur; eğer bir memleketin idarecileri Müslüman ancak zulüm yapıyor iseler o memleket harap olur, olacaktır. Sanırım İslam İdaresinin hâkimiyeti meselesine büyük önem veren bir inancın temsilcisi olan ceddimizin idareyi adaletle bir tutmalarını bu beyit kadar çarpıcı anlatan başka ifade bulamayız.
 
“Adalet mülkün temelidir” sözündeki mülk devlet yerine kullanılmıştır. Devlet adalet demektir, adaletin temeli üzerinden yükselir. Adalet meselesini doğrudan devlet ve yöneticilerle irtibatlandırmanın temel gayesi, devlet gücünün nüfuz ve şümul olarak bütün hayatı kapsamasındandır. Devlet en mükemmel beşeri organizasyon olarak kabul edilmiştir. En mükemmel beşeri organizasyonun temel karakteri adalet olmalıdır. Özellikle bir devletler cangılı ve muhtelif medeniyetler merkezi olan Ortadoğu ve Mezopotamya devletlerinde en önemli devlet vasfı olarak adalet ön plana çıkmıştır. Keza aynı niteliği taşıyan Balkan devlet ve şehirlerinin Osmanlı tarafından fethi askeri güçten ziyade bir vergi ve sosyal adalet harikası olarak görülmektedir. Devlet geleneğimizi adeta aklen ve ruhen dokuyan Nizamülmülk, Devlet mimarisinin zirvesine adaleti koymuştur, melik tacının sorgucu gibi.
 
Yine İran’ın adaletiyle meşhur hükümdarı Nuşirevan-ı Adil İslam kaynaklarında adeta Müslüman bir devlet adamı gibi itibar görmüştür. Sadece Devlet kaynaklarında değil, divan edebiyatımızda bile Nuşirevan adaletin sembolüdür. Her konuda İran’la yarışan Devlet adamlarımız ve şairlerimiz adalet konusunda Nuşirevan’a hakkını teslim etmeyi adaletin bir gereği saymışlardır adeta. Nasıl saymasınlar ki? Koca Hazreti Ömer (ra) bile Nuşirevan’ı adil hükümdar olarak zikretmektedir Hazreti Amr İbnül As’a (ra). Kuran adil davranan bir topluluğu açıkça övmüştür: “Yarattıklarımızdan öyle bir millet var ki, daima hakka iletir ve adâleti hak ile yerine getirir” (Araf/ 181).
 
Adalet o kadar biricik bir değer olarak görülmüş ki, Hazreti Ömer (ra) hakkında hüküm verdiği suçluya hiddet eden hâkimi görevden almıştır. Hislerimizin zaafının da adaletin tahakkukunu engellemesi doğru değildir. Kızım Fatıma (ra) bile olsa dinin hükmünü tatbik ederim diyen bir Peygamberin  (asm) ümmeti olduğumuzu unutmamak gerekir. Adalet öylesine yüksek bir değerdir. Adalet gazapla yerine getirilecek bir değer de değildir. Kuran’da bu yolda ikazla karşılaşırız:
 
“Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdar'dır” (Maide/8). Bir başka ayette ise yakınlık ve sıhriyetin adalete engel olmaması gerektiği konusunda ikaz yapılmaktadır: “Ey iman edenler; kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah için şahit olarak adaleti gözetin. İster zengin, ister fakir olsun; onları Allah'ın koruması daha uygundur. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz; Allah, yaptıklarınızdan haberdardır” (Nisa/ 135). Nihayet Allah (cc) mutlak bir şekilde emretmektedir: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz” (Nahl/ 90).
 
Nihayet Adl İsm-i Şerifinin küçücük bir tecellisini bizim de içinde olduğumuz hem maddi hem sanat değeri yüksek lüks saat sektöründe görmek mümkündür. Şöyle ki, özellikle A Plus Sınıfı elit ürünlerin tercihi, kombinasyonu, kullanılması ve kültürü son derece hassas bir konudur. Zira adalet mefhumunun gereği olarak bir şey gereğinden daha az olmadığı gibi gereğinden fazla da olamaz.
 
İsraf veya mübalağa için “Ziyade an-il lüzum” kalıbı kullanılır. Özel aksesuarlarımız, günlük kişisel kullanım ürünlerimiz bizim diğer özelliklerimizle bir uyum içinde olmalıdır. Bütün bunlar bir mükemmel orantıda buluşmalıdırlar. Adalet bunu gerektirir. Bundan dolayıdır ki biz de saygın saat sever dostlarımız için en uygun ve en yakışan estetik değerleri tercih ediyoruz. İstiyoruz ki, bizim ürünlerimizi kullanan bir elit müşterimiz adeta doğal bir uzvuna kavuşmuş gibi olsun, ürünümüz kendisini o denli benimsetsin. Dışarıdan bakıldığında ürün müşterimize bir artı estetik ve müşterimiz ürünümüze bir artı değer katsın.
 
Mükemmel orantıda billurlaşan zamanlarda, adalet burçlarında buluşmak üzere saygıdeğer dostlar…
 
 
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir