Kebir İsm-i Şerifi

MEHMET ALİ BAL
Kebir İsm-i Şerifi
 
“Kebir” İsm-i Şerifi öz olarak "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük" demektir.
 
“Kebura” (Kef-Ba-Ra) fiili “Bollaşmak, hacmi artmak, çok olmak” demektir. “Çeşitlenmek, artmak, gelişmek; çok yaygın olmak, önemli olmak/ artmak; çoğalmak; büyümek; daha büyük olmak” anlamlarına sahiptir.
 
“Kebira” fiili “Yaşça büyümektir”. “Kebbera” fiili ise “Mübalağa etmek, büyütmek, normali aşan bir mahiyet vererek vurgulamak” demektir (El Maani).
 
“Kebera/ Yekburu/ Kebran” fiili “Bir adam yaşça diğerinden daha büyük olmak” manasındadır.
 
“Kebura/ Yekburu/ Kebiiran, kübran, kebaareten fi’l makami” fiili ise “Makamda mevkide büyük olmak, ulu olmak, şerefli olmak, küçük iken büyümek”; “Azume ve cesuume” ilavesiyle “Küçük olmayıp büyük olmak, iri iri olmak” anlamındadır (El- Mevaarid).
 
“Kubru” İsmi Soyluluk, manevi nitelik, büyüklük; etkisi, önemi, rütbesi ile temayüz eden birinin sıfatı, ululuk; birinin layık olduğu saygı; şeref, şereflilik, şerefli bir kişinin mahiyeti” anlamındadır (El- Maani). Keza “El- Kubru” ismi “Şeref, rif’at, üstünlük, en yaşlılık, riyasette veya nesepte kavmin büyüğü olma” manalarına da gelmektedir.
 
“El- Kibriya” ise “Ululuk ve azamet” demektir. “El- Kebiiru” (Çoğ. Kibaar, Küberaa) “Allah’ın (cc) güzel isimlerindendir. Büyük olan, kadri yüce, miktarı çok olan, çok önemli, mühim, reis, muallim” anlamlarındadır (El Mevaarid).
 
Kelimenin anlam zenginliği açısından hepsini burada zikretmemiz mümkün olmadığından, bazı hususları da not etmek istiyorum. Bazı tekil anlamların açılımı ana kelimenin açılımı kadar zengindir. Mesela sadece “Ululuk” kelimesi için “Şanı yüce olmak, Kibriya, celal, şanın büyüklüğü, şanın yüceliği, şereflilik, izzet, zatın şerefi, haysiyet, mecid, yüce, kadrin yüksekliği, devlet, ikbal, büyük ihtişam, görkem, rif’at, siyade yani hükümranlık” (El- Maani).
 
Bu tür kelimelerin zenginliği açısından şunu da ifade etmek gerekir ki, bazı manaları kelimelere doldurmak zor olduğu gibi bazı yüksek kelimelerin de tam manalarını ifade etmek zordur. Özellikle Uluhiyet Dairesini tavsif ve tarif eden isimlerin ve sıfatların kelimeleri ve manalar bu kapsamdadır. Özellikle de Allah ism-i hasının yanında mübalağa sigasıyla kullanılan “Allahu Ekber” Kebiir kelimesinin içerdiği bütün anlamları ve tam hakikati ifade etmek mümkün olmayabilir.
 
Ancak üzerinde durulmuş olan bazı ifadeleri de tefekkür ve marifet-i Sani ve Kebiir’in basamakları ve ilmi araçları olarak düşünebiliriz. Dünyevi planda küçük ve büyük kelimelerini de kullanmaktayız. Dolayısıyla Esma söz konusu olduğunda her mananın önüne “Mutlak ve hakiki” ibaresini getirmek iktiza eder: “Mutlak ve hakiki büyük olan” daha doğrudur. İktibas ettiğimiz, bize ait olmayan şu cümle ne güzeldir: “Allah Teâlâ kibriya sahibidir. Kibriya, zatın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O’na mahsustur”.  
 
Kebiir İsminin tecellisiyle hem “Büyüklük, şanının ve kadrinin yüceliği” hem de diğer isimlerindeki manalar itibariyle Zatının kemali tezahür etmektedir.
Nitekim Kuran ayetlerinde “Kebiir” İsmi ile başka isimlerin de zikredilmesi “Mutlak büyüklük manasının farklı boyutlarda tezahürüne de işaret etmektedir: “O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir” (Ra’d, 9). Bu ayette Alim, Müteal isimleriyle birlikte zikredilmektedir.
 
“Artık hüküm, Yüce, büyük olan Allah’ındır” (Mumin, 12) ayetinde ise Allah has ismiyle birlikte, Aliyy ve Kebiir isimleri birlikte zikredilmiştir, hüküm sahibi olarak ilan edilmiştir.
 
“Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür” (Sebe/23) ayetinde ise bir başka bağlamda yani “Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaması” bağlamında Aliyy ve Kebiir isimleri birlikte zikredilmiştir.
 
“İşte böyle, çünkü O, “Hakk”tır. Ve Muhakkak ki O’ndan (Allah’tan) başka dua ettiğiniz (Taptığınız) şeyler, onlar bâtıldır. Muhakkak ki Allah, O, Âli (Yüce)’dir, Kebir’dir (Büyüktür)” (Hacc/62) ayetinde ise İslam’ın sorgucu olan tevhit hakikati açıklıkla hükmedilmektedir. Kebiir ism-i şerifi kendinden başka büyük olmayan manasında tecelli etmektedir. Dolayısıyla “Kelime-i tevhitteki” “La.. ve illa..” formu Kebiir İsm-i Şerifi içinde işar edilmektedir. Şu halde “Allahu Ekber” en büyük Allah’tır (cc) olduğu kadar “Allah’tan (cc) başka büyük yoktur” manasını içermektedir. Doğrusunu Allah (cc) bilir. Lokman Suresi 30. Ayeti de aynı manada bir hükmü ilan etmektedir: “İşte bu, Allah’ın hak olması sebebiyledir. Ve O’ndan başka taptıkları şeyler mutlaka batıldır. Muhakkak ki Allah; Âli’dir (Yüce), Kebir’dir (Büyük)”.
 
Daha önceki isimlerin bazılarında da ifade ettiğimiz gibi Kebir, Azim, Aliyy isimleri gibi daha çok mücerret kemal ifade eden isimlere tam olarak mana vermek zordur. Bu isimleri ancak Allah’ın (cc) mukaddes kitabında emrettiği ve Peygamberimiz Efendimizin (s.a.v.) açıkladığı şekillerde ve mazmunlarla idrak ve kabul edebiliriz. Daha ötesi için his, yaşama, bizatihi görme gibi sübjektif müşahedeler lazımdır. Mesela Rüyet-i Cemal meselesi de böyle bir husus için idrak vasıtası olabilir. Ancak sübjektif rüyetle idrak ve hissedilme ki, bu da her ferdin inanç derinliğinin ve Ulûhiyet dairesine ilişkin marifetinin farklı derecelerde olmasını netice verir.
 
Kebiir İsm-i Şerifinin Allah’ın (cc) zatıyla olan irtibatını anlamak için bilinen hadis-i şerifi zikretmek gerekir: “Büyüklük (Kibriya) ridâmdır, izzet de izarımdır. Kim bu iki şeyde benimle niza ederse ona azap veririm”. Kibriya için Zatın kemali ve büyüklüğü; azamet için ise sıfatların kemalinin anlaşıldığı belirtilmektedir. Özellikle Kibriya (Tabi ki Kebiir İsm-i Şerifi) Zat ile alakalı olduğu için, tecelli ve tezahürleri bütün isimlerini ve sıfatlarını kuşatmaktadır. Esma Kâinatının yıldızlarına boyut kazandıran, renk kazandıran, nihai nüfuzlarına tesir eden isimlerden biridir Kebiir İsm-i Şerifi. O’nun (cc) Zatı mademki mutlak ve hakiki büyüktür, sıfatları ve isimleri de mutlak ve hakiki büyüklük ile muttasıftır, mülevvendir, mücehhezdir.
 
Bu yüzden, Allah’ın (cc) rida ve izarını çalmaya, yani Kibriya ve azameti ile nizaa düşen, tevhit hakikati ve en geniş haliyle İslam Akidesi ile düşmanlığa kalkmış olur. Bu yüzden değil midir, “Kibir” için “Büyük günah” ifadesi? Yalancı güç ve kudret sayıklamaları, şirkin tatlı yüzlerini ve zalim yüzlerini takınmalar, insanlar arası kendini haşa Yaratıcı mevkiine yerleştirmeler “Kibrin” getirdiği tuhaf, zavallı ve sefil davranışlardır. Bu yüzden kibir abidelerinin hayranları, hayran olduklarında kusurlar gördüklerinde buna inanmak istemezler, zira kibirle boyalıdır hayran oldukları abide. Kibir çok çirkin hatta en çirkin günah olmakla birlikte, mütekebbirlere hayranlık bazı yönleri itibariyle dini bir vecd ile karışıktır. Kibirden olduğu kadar, kibir abidelerine bağlılıktan da korkmak lazımdır.
 
Allah’ın (cc) Zatının büyüklüğünü mücerret manada kabul etmek, idrak etmek kadar O’nun yarattığı sonsuz âlemleri ve yüksek kanunları müşahede etmek de önemlidir. Varlıktaki büyüklükler nispi mahiyetleri olmakla birlikte mutlak büyüklüğe ve kemale ve Zata işaret ederler. Kainattaki galaksileri ve galaksiler içindeki devasa yıldızları, bunlar arasındaki sonsuz sayıdaki korelasyon ile kurulan ilişkileri, en küçük bir şey ile en büyük şeyler arasındaki doğrudan etkileşimleri ve bütün bunların aynı anda ve daimi idaresini düşündüğümüzde Kebiir İsm-i Şerifinin tecellilerine yaklaşabiliriz.
 
Şimdi bütün bu devasa kâinatları idare eden mutlak kemaldeki bir Zatı Kebiir’in (cc) kibriyasını ve azametini taklide yeltenen zavallı şirk çocuklarının işledikleri büyük cinayeti düşünebiliyor muyuz?
 
“Ey Mutlak ve Hakiki Büyük olan Allah’ım! Bizi büyüklüğün nispetinde yüksek bir marifet, ziyade şükür, ziyade ibadet ve tefekkür ile teçhiz et. Bizi tevhit hakikatinin mana ve ruhuna aşina kıl, bağlı kıl. Zatının büyüklüğüne dair aklımızın, kalbimizin ve ruhumuzun alabileceği ne denli büyük bir iman dünyası varsa bizi böyle bir dünyanın samimi ve müdrik bir mümini eyle. “Allahu ekber, Allahu ekber” sedalarının bütün kâinatın her tarafını sardığı hakikatini müdrik olamadığımız için, imanımızın büyüklük ve değerini ucuza satan kullarından olmaktan koru bizleri. Şirkin taçlı ve taçsız çocuklarına karşı bizleri imanın gücü ve güzelliği ve zenginliğiyle donat, Senin verdiklerin dışında her şeyden müstağni kıl. Bizi şirkin mümessilleri karşısında güçlü kıl, izzetli kıl. Bizi sadece ve sadece Kibriya ve azametin karşısında rükû ve sücut ile yükselt Allah’ım. Âmin.”
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir