Mucib İsm-i Şerifi

MEHMET ALİ BAL
Mucib İsm-i Şerifi
 
"Duaları, istekleri kabul eden" manasındaki “El-Mucîbu” ism-i şerifi geniş anlamda “Canlı ve cansız bütün yarattıklarının gizli ve açık her tür formdaki istek ve ihtiyaçlarını Allah’ın (cc) görmesi, işitmesi ve cevap vermesini” içermektedir. Bu çerçevede; kullarının da gizli ve muztar halde yaptıkları da dâhil bütün istek, ihtiyaç ve dualarını işitir, görür ve cevap verir.
 
Kelime kökeni olarak “Yere düşmek, kesmek, yırtmak, delmek, oymak anlamındaki "Cim- Vav- Be" kökünden türemiştir. “Ecabe” fiilinin ismi failidir. Dualara karşılık veren, icabet eden, mazeretleri kabul eden manası verilmiştir. Dini ıstılah içinde kelimeye bakarsak, Allah’ın (cc) yarattıklarıyla arasındaki özel bir ilişki çerçevesindeki tecelli ve tezahürleri içermektedir. Bu o kadar özel bir ilişkidir ki, Allah (cc) tıpkı tenezzülü kelam gibi tenezzülü tasarruf buyurarak “Kullarıyla arasındaki bu ilişkiyi” daha doğrusu “Kullarına verdiği değeri” beyan buyurmaktadır.
 
“(Ey Resulüm) kullarım sana benden sordularsa, muhakkak ki ben çok yakınımdır; bana dua edince, dua edenin duasını kabul ederim. O halde onlar da benim dâvetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola ulaşmış olsunlar” (Bakara/ 186) ayeti kerimesi Allah’ın (cc) hem dualara cevap vermesi lütfunu hem bunun da ötesinde “Kullarına çok yakın olma” keyfiyetini talim etmektedir. Anlaşılıyor ki, dualara icabet etme aynı zamanda Allah’ın (cc) her yerde hazır ve nazır olma keyfiyeti gibi kullarının da bizatihi her birinin yanında olmasını içermektedir. Hatta bu yakınlık o derecedir ki “And olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini de biliriz; biz ona şah damarından daha yakınız (Her halinden haberdarız ve her an kudretimiz altındadır)” (Kaf/ 16) buyurulmuştur. Şu halde bu yakınlık Allah’ın (cc) Habir ism-i celilinin tecellilerine ve Kadir isminin tasarrufuna işaret etmektedir.
 
Bırakalım dünyamızı, evrenin derinliklerinde ve farklı boyutlardaki âlemlerde hiçbir imdat çağrısı, hiçbir ihtiyaç ve hiçbir beklenti yoktur ki, Allah (cc) onu işitmesin, görmesin ve cevap vermesin! Cevap verme lütfu ve tasarrufu Semi’, Aliim ve Basiir isimlerinin tecellileriyle de ilişkilidir. Nitekim Semud kavmine gönderilen Hazreti Salih (as) “…Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir” (Hûd/ 61) diyerek tebliğini noktalamıştır. Bu ne güzel bir hüküm cümlesidir. O azgın ve baği kavme Allah’ın (cc) dualara icabet etmesi lütfunun yanında Aliim, Kadir, Semi’ ve Basiir isimlerinin tecellilerini hissettirmektedir.
Bu manayı teyit bakımından eşsiz ve zor bir zamanda Allah’ın (cc) hükmünün gelmesini ifade eden “And olsun, Nuh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!” (Sâffât/ 71) ayetini belirtmek gerekir. Zira Nuh Tufanına maruz bırakılan o kavme karşı da Allah’ın (cc) Nuh’un (as) duasına cevap vermesi yanında Aliim, Kadir, Semi’ ve Basiir isimlerinin tecellilerini de hükmünde gizlediğini görüyoruz. Burada hem Hazreti Nuh’un (as) dualarına en güzel şekilde cevap verildiğini hem de Onun azgın ve baği kavmine karşı da en güzel şekilde cevap verildiğini anlıyoruz. Tarihin akışındaki olaylardan da bu anlaşılıyor.
 
Sonra bu resmedilen geniş çerçeveyi biz kulların idrakinin zorluğunu ortadan kaldırırcasına Allah (cc) “Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir” (Mü'min/ 60). Bu ayeti kerimede de iki zirve manayı idrak ettiriyor Kuran-ı Kerim: Birincisi kendisine dua edilmesini emrediyor, dualara icabet edeceğini hükmediyor, ikincisi ise kendisine dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler için Cehennem tehdidini açıkça yapıyor.
 
Bu noktada, Mucib ism-i şerifine tevhit akidemiz açısından bakmak istiyorum. Şöyle ki Mucib ism-i cemili sübjektif (Enfüsi) manada kuvvetli tevhit delillerinden biri olarak zikredilmektedir. “Yoksa sıkıntıya düşen kimse, dua ettiği zaman, onun duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün sakinleri kılan mı, (Hayırlı)? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Siz pek az düşünüyorsunuz” (Neml/ 62) ayeti kerimesi bu tevhit manasını ve lafzını en yüksek noktada inşa etmiştir. İslam uleması bu delili insanın vicdanı ve içinde reddedilemez biçimde var olan bir tevhit delili saymışlardır. Muhtaç olan en gizli çığlıklarıyla, en zayıf halinde yaptığı dileklerine ve dualarına karşılık verildiğini hissettiğinde, Allah’a (cc) imanı da tadar. Bir farkla ki, münkir ve münafık bu iç sesi de inkâr eder, tevil eder, başkalaştırır, Allah’tan kendini uzaklaştırır.
 
Ancak Mucib isminin tecellilerini düşündüğümüzde umumi bir tevhit delili olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim Kuran-ı Kerim’in yüksek üslubu içinde anlamaktayız ki, her şeyden önce Allah’ın (cc) yegâne varlığının mutlak ve lazım (Zatı Vacib-ül Vücud) oluşu söz konusudur. Zira bir ve her şeye gücü yeten bir Rab olmasaydı, yarattıklarının her isteğine ve imdat çığlığına cevap veremezdi. Şu halde icabet eden Kadiri Mutlaktır. Her ihtiyaç sahibini ve her varlığın her halindeki ihtiyacını karşılaması için ilk önce görmesi (Basiir), işitmesi (Semi’), bilmesi (Aliim) gerekmez mi? Her ihtiyacı bir hesap ve hikmetle yaptığını müşahede ettiğimize göre hikmet sahibi olması (Hakiim), yoktan ve lütfen vermesi itibarıyla da kerim oluşu (Keriim), rızıklandırıcı oluşu (Rezzaak), vb. isimlerinin tecellilerinin icabet tasarrufunda tevhidini göstermektedir. Bu haliyle esma galaksisinde bir yıldız olan Mucib ism-i cemili bir anda diğer isimleri kendi yörüngesinde tutan bir güneşe dönüşmektedir.
 
Doğrusunu Allah (cc) bilir ancak Mucib ism-i cemilinin tecellilerini işte bu tevhit perspektifi ve vicdani samimiyet noktasında aramak icap eder. Vicdani samimiyet enfüsi yönü tevhit perspektifi ise akidenin muhteşem yönünü gösterir.
 
Biz önce muztar kalan bir kulun zayıf sesiyle ama içten ve yalvaran sözlerle yaptığı duaları tekrar edeceğiz Zatı Mucib’in dergâhının kapısında. Sonra da umumi manadaki tevhit perspektifi dairesinde duamızı yapacağız.
 
“Ey çaresiz, aciz, zavallı, muhtaç ve muztar halimizi gören, işiten ve bilen Allah’ım! Ramazan hürmetine dualarımızı kabul buyur. Gizli ve açık ihtiyaçlarımızı gider. İslam dünyasının paramparça halini vifak ile ittifaka ve nihayetinde hayra kalb et. Düşmanları karşısındaki aczini gider. Bu manada da en başta nefis ve hissiyatının iğvalarına karşı kalbini ve ruhunu güçlendir. Hakikatin tahakkuku için Mucib isminin tam manasıyla tecelli ve tezahürüne mazhar eyle. Tam manasıyla, yani icabet silsilesinin en başındaki Yegâne Rabbin dilemesinden itibaren ilmiyle, hikmetiyle, işitmesiyle, görmesiyle, tasviriyle, tezyiniyle, ilmiyle, keremiyle, rızıklandırmasıyla, kudretiyle, hâsılı güzel isimlerinin tecellilerinin teksifi ve temerküzüyle Mucib isimi cemilinin tecellilerine mazhar eyle.
Mucib olan Zatına imanla dua etmeyi, senden istemeyi bizlere nasip ve müyesser eyle. Bizleri senin Kuran’ının aynı zamanda bir dua kitabı olduğu hakikatine nüfuzla, daim dua, tazarru ve niyazda bulunmayı nasip eyle. Eğer akıllarımız bağlandı, dillerimiz tutuldu ise yine sessiz çığlıklarımızı işit, varlığımıza derç ettiğin güzellik mahiyetinin ihtiyaçlarını gider ve bizlere samimiyet ve ihlas ile Sana yönelmeyi nasip eyle. Ya dilediklerimizi hayır kıl, ya da yaşadıklarımızı hayra kalb et. Mucib ism-i cemilinin himayesinde bizleri esmanı idrake ve künhüne vukufiyete yaklaştır. Yaklaştır ki, paramparça İslam dünyası gibi darmadağın olmuş ruhlarımız ve kalplerimiz ve akıllarımız tevhit akidesiyle birleşsinler ve ihya olsunlar. Amin Ya Mucib!
 
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir