Müteali İsm-i Şerifi

MEHMET ALİ BAL
Müteali İsm-i Şerifi
 
“El-Müteâlî” İsm-i Şerifi öz olarak "Yaratılmışların sıfatlarından uzak olan ve bu özelliklerden biriyle muttasıf olmaktan son derece yüksek ve yüce olan; her türlü benzetme ve tasavvurdan uzak ve üstün olan; her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh olan” demektir.
 
Kuran-ı Kerim’de “O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir” (Ra’d/9) buyrulmaktadır. Bu ayet-i kerime de Allah’ın (cc) gayb ve şehadet âlemlerini de bildiği Kebir ve Müteali hükmü yer almaktadır. Ayet-el Kürsi’de Allah’ın (cc) Hayy ve Kayyum İsimleri zikredildikten sonra, Uluhiyetin özellikleri, sıfatları da açık zikredilmekte, O’nun izni ve ilmi olmadan hiçbir şeyin ihata edilemeyeceği vurgulandıktan sonra, “O, Yücedir, büyüktür” (Bakara/255) buyurulmuştur. Burada Yüce kelimesi “Aliyy” kelimesiyle lafzen ifade edilmiş ise de mana itibarıyla “Müteali” İsm-i Şerifi anlaşılmalıdır. Zira burada Uluhiyetin benzersiz İsim ve sıfatları ve tasarrufları zikredilmektedir. 255. Ayetin tamamının mealini dikkatle okursak bu husus daha iyi anlaşılır:
“Allah o Allah’tır ki, kendinden başka hiç bir ilâh (Tanrı) yoktur (Ondan başka ibadete müstahak mabut yoktur). O ezelî ve ebedî hayat ile bizâtihi (Kendiliğinden) diridir, (Bâkidir). Zât ve kemâl sıfatlarıyla yaratıkların (Mahlûkatın) bütün işlerinde hâkim ve kaimdir, her şey onunla kaimdir. Onu ne bir dalgınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? O, bütün varlıkların (Dünya ve ahirete ait) önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikâr her şeyini bilir. Onlar (Varlıklar-yaratıklar) ise, Allah’ın dilediği kadarından başka, ilâhî ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü (Mülk ve saltanatı) gökleri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, ona zorluk ve ağırlık vermez. O, çok yüce, çok büyüktür”.
 
Keza “Yüce Rabbinin adını tespih et” (A’la/1) ayetinde de “Rabbike’l A’la” lafzen geçmektedir, ancak bu Müteali İsm-i Şerifine daha yakın bir manada ve mahiyettedir.
 
Keza İhlas Suresindeki “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur” (İhlas/1-4) mübarek meal cümleleri de Müteali İsm-i Şerifi ile alakalıdır. Allah’ın (cc) Yüceliği bir başka varlığa kıyasen değildir, O (cc) zatında Yücedir, zatında Birdir. O (cc) Samed’dir; bizim insan aklımıza hitap eder tarzda “Doğmamıştır, doğurmamıştır” ve O’nun (cc) hiçbir dengi yoktur. Ezcümle “O Allah (cc) ki Vahdaniyet, Ferdaniyet, Kadîmiyet, Ezeliyet ve Ebediyet Sahibidir. O'nun (cc) zatında, isimlerinde, sıfatlarında, fiillerinde zıddı, niddi, şebîhi, şerîki, nazîri, müşîri, vezîri de yoktur”. Madem Allah (cc) Birdir, Yücedir, Sameddir, Dengi yoktur; şu halde ilmi, sanatı, hikmeti, kudreti, hatta bütün esma ve sıfatları da öyledir. Her bir isim ve sıfatında, hiçbir fiil ve idaresinde zıddı, niddi, şebîhi, şerîki, nazîri, müşîri, vezîri de yoktur. SübhanAllahu’l Müteal, Aliyyi’l Azim ve’l Kebir!
 
Müteali İsm-i Şerifi “Aliyy” İsm-i Celilinin mübalağalı manasını içermektedir. Zaten “Aliyy İsm-i Celili, yücelik ve hükümranlıkta kendisine eşit veya kendisinden daha üstün bir varlık bulunmayan, mutlak olarak yüce olan, örf, akıl ve din açısında övgüye değer müspet özellikleri kendisinde toplayan, yine örf, akıl ve din açısından yerilmiş bulunan ve ulûhiyetle bağdaşmayan bütün menfi özelliklerden, kusurlardan münezzeh bulunan kemâl sahibi Allah (cc)” manasındadır. Bundan mübalağa ederek ne kast edilmektedir, murad-ı İlahi nedir acaba diye aklımıza gelebilir. Bu noktada Tevhit Hakikatinin idrak ve ilanının nihai gaye olduğunu ifade edebiliriz.
 
Allah (cc) kendisini tavsif ve tarif ederken, esrarı kendine ait olmak üzere belirli ve kısmen somut manalar içeren “Rezzak, Rahim, Kadir, Gafur, Kabıd, Basıt, Muizz, Muzill, vb. isim veya sıfatları vahyetmiştir. Bazen de Kebir, Aliyy, Azim gibi yalın ve soyut manalar içeren isimlerini ders vermiştir. Müteali İsm-i Şerifi de bu ikinci kısım isimler cümlesindendir ki, Aliyy, A’la, Kebir, Azim isimlerinden daha mübalağalı tarzda onların anlamlarını içermesinin yanında “Zatının (cc) yüceliği, kusursuzluğu, eksiksizliği, yekta oluşu, hiçbir başka şeye benzemezliği, vb.” mukaddes manaları içermektedir.
 
Aliyy İsm-i Celilinde belirtmiş olduğumuz her bir İsm-i Cemilin Aliyy İsmi gibi isimlerle irtibatlı, o isimlerin kıymetli ve yüksek manasıyla sarılı olması hakikati Müteali İsm-i Şerifinin mana ve tecellisi itibarıyla da aynıdır. Her bir İsm-i Cemili itibarıyla Allah (cc) yukarıda belirttiğimiz tevhit cümlelerinin içerdiği yüksek, yüce ve münezzeh manaların ve mahiyetlerin ve fiillerin mutlak ve hakiki sahibidir. Her bir ism-i cemili Aliyy ism-i celili sarıldıktan sonra bunun da üzerine Müteali İsm-i şerifinin tecelli ve tezahürleri ve manası örtülmektedir. Nurun ala nur!
 
Peki, niçin özellikle Aliyy, Kebir, Azim, Müteal gibi isimlerin benzeri manalar üzerinde yoğunlaşmasının sebebi ne olabilir? Birincisi, Ulûhiyet gibi münezzeh ve mukaddes bir hakikati çevresinde gördüğü, korktuğu, sevdiği, hatta anladığını düşündüğü somut bir varlıkla özdeşleştirmek hatasından uzak değildir. Tarih boyunca gördüğümüz puta tapmadan tabiata tapmaya, zalim hükümdarlara ilahlık vermekten güzel kadınları tanrıçalar gibi algılamaya, ruhsal güçlerden tutun da akli güçlere kadar bir dizi kudrete veya melekeye ilahlık vermeye kadar çeşitli şirk koşma yöntemleri görülmüştür.
 
İşte Müteali İsmi cümleten bütün batıl ve şirk yollarının hepsinin önünü kesmektedir. Adeta Allah (cc) sizin tasavvurlarınızın, fikirlerinizin, hislerinizin de ötesinde bir mutlak, münezzeh ve mukaddes hakikattir hükmü ilan edilmektedir. İkincisi ise İnsan aklı, Allah’ı (cc) arama ve inanma meyli ve istidadını barındırdığı gibi yine aynı mahiyetinde müthiş bir şirk ve isyan tohumunu da barındırmaktadır: İşte insan budur! İmtihan budur! Bundan dolayıdır ki, Allah (cc) müteaddit vesilelerle Zatının birliğini, ululuğunu, yüceliğini, mahlûkatına benzemezliğini, ihtiyacının olmamasını, acizlikten ve kusurdan ve her türlü eksik sıfattan uzak ve münezzeh oluşunu zikretmektedir. Kullarından da kendisini her vesileyle tazim, tespih ve zikirde bulunmalarını emretmektedir. Esma-ül Hüsna’daki yakın manaları olan isimleri zikrederken bu iki hususun önemli olduğunu düşünmekteyiz. Doğrusunu Allah (cc) bilir.
 
“Ya Hazreti Müteal, ya Aliyy, ya Azim, ya Kebir! Bizlere Esma-ül Hüsna’nı münezzeh ve mukaddes manalarıyla idrak ettirt. Büyük oranda kimliklerimizi, sahihliğimizi, temiz ve özgün Kuran ahlakını, emir buyurduğun birçok hükmü unutmuş, gereği ile amel etmeyen bir toplum haline geldiğimiz şu zamanda bizleri Esma-ül Hüsna’nın tecelli ve tezahürlerine mazhar olmuş bu yol ile kendini inşa etmiş bir millet halline getir. Bizleri başka başka milletlere, özellikle küfür ve isyanın kendilerinde tecessüm ettiği milletlere benzemekten muhafaza buyur. Senin Yüce ve Büyük adını tespih ve tazim edebilmeyi nasip eyle. Âmin.”
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir