Sabur İsm-i Celili

MEHMET ALİ BAL
Sabur İsm-i Celili
 
“Es-Sabur” İsm-i Celili öz olarak "Ceza vermede acele etmeyen" anlamındadır. Geniş manasında ise “Çok sabırlı olan; taği ve bağilerden acele intikam almayan, cezalandırmada acele etmeyip onlara süre veren; sadece cezalandırmada değil hiçbir şeyde acele etmeyen” demektir.
Allah (cc) taği, baği ve asi kavimlerin ve fertlerin cezalandırılması konusunda “Saburdur”. “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler” (Nahl/61).
 
Burada Allah’ın (cc) Mukaddim, Muahhir İsimleri ile Hakim İsimlerinin tecellilerini de görmekteyiz. Nice kâfir ve zalimler vardır ki, bazıları uzun yıllar yaşamışlar, şen’i fiillerini işlemeye devam etmişlerdir. Zulme maruz kalanlar bazen –Haşa- “Meta nasrullah?” (Allah’ın yardımı ne zaman) diyecek kadar canlarından bezmişlerdir. Ancak hikmet ve ilim sahibi Allah (cc) o kâfir ve zalimleri takdir ettiği müddet geldiğinde ibretlik halde cezalandırmıştır. Elbette ki bu ibretlik hal de ilim ve görüş sahipleri için söz konusudur. Bu, Allah’ın (cc) hikmeti, takdiri, iradesi, ilmi gereği böyle cereyan ettirilir.
 
Bu adeta, vaki olmuş gibi ayan-ı sabite gibi bir hakikattir ki, Kuran’da bu derecede bir kesinlikle anlatılır. “Kâfirlere biraz mühlet ver ve onları kendi hallerine bırak” (Tarık/17). Bu hükmü İlahi adım adım kendi helakine giden bir şedit kâfirin ya da münafığın halini ne güzel tasvir etmektedir. “Kendi haline bırakılmış, her fiili ve sözü kabul ile ret dışında bir eylemsizlikle karşılanan, zulmü ve isyanında adeta serbest bırakılmış, kahra maruz kalacağı vaki olmuş gibi kesinlik taşıyan bir zavallının halidir bu”.
 
“Sabur” İsm-i Celili kâfir, zalim, baği, münafık ve tağiler üzerindeki kahredici tecellileri yanında müminler için de bazı mesuliyet ve tezahürler yükleyicidir. Şunu ifade edelim ki, “Sabur” İsminin müminler açısından tezahürleri bile tahammülü aşan halleri içermektedir. Bu yüzden İslam âlimleri bazı sabır talebi taşıyan duaların –Duanın vaktinin gelmesi dışında- yapılmamasını, aksi takdirde bu duaların bir tür bela ve musibetleri davet manasına gelebileceğini ifade etmişlerdir. “Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl. Kâfirlerden meydana gelen topluluğa karşı bize yardım et” (Bakara/ 250) ayetinin içerdiği dua bu nevidendir.
 
“Sabur” İsm-i Şerifinin dosdoğru ve müstakim bir mümin inşasına matuf ayetlerin zikri ve idraki son derece mühimdir. “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir” (Bakara/153) ayeti Allah’tan istenecek yardımın iki makbul yolu olarak sabır ve namazı zikretmektedir. Bu ayetin işaret ettiği mana şu olsa gerektir ki, mümin bir kulun Allah’a (cc) ibadet etmede gösterdiği sabır bir kategori, zalim ve kâfirlerin tasallutu veya benzeri zorluklara karşı sadece Allah’tan yardım istemek ayrı bir kategoridir. Bu bilince işaret eder tarzda, Allah (cc) “And olsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri” (Bakara/155) buyurmaktadır.
 
Ancak bu ikinci kategorideki sabır sadece yardım istemekle sınırlı değildir. “Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah’tan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz” (Ali İmran/200) ayeti kerimesi zorluklar ve tasallutlar karşısında sabreden müminlerin değer ve tutumlarını saymaktadır: “Sabır göstermek, yani düşmanlar karşısında sebat göstermek, nöbet beklemek (Ribat) ve bidayetinde de nihayetinde de Allah’tan korkmak. Bu ayetin muhteviyatını Asrı Saadet ölçeğinde somut şekilde bir başka ayet ile tavzih edilmektedir: “Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip ardından da sabrederek cihat edenlerin yardımcısıdır. Çünkü Rabbin onların bu amellerinden sonra elbette çok bağışlayan ve çok merhamet edendir” (Nahl/110).
 
Allah (cc) sabır konusunda Ulu’l Azm Peygamberleri örnek vererek bizlere sabretmeyi emretmektedir: “O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret…” (Ahkaf/35). 950 yıl yaşayan Hazreti Nuh’un (as) hayatı boyunca kavmine tebliğde sabrını, Hazreti İbrahim’in (as) ateşe atılırken, çöllerde dayanaksız yalnız oradan oraya giderken yaşadığı sabrı, Hazreti Musa’nın (as) Yahudi kavmi gibi bir kavme tebliğdeki sabrını, Hazreti İsa’nın (as) kendini çarmıha gerecek kadar sapkın ve acımasız kavme karşı tebliğ etmedeki sabrını nihayet Taif’te kendini taşlayan bir kavme helak hükmü gelmemesi için dua eden Peygamberimizin (s.a.v.) sabrını bir hatırlayalım. Ne güzel sabredici onlar… Gözü yaşlı Yakub’un (as) çok sevdiği oğlu Yusuf’un yokluğuna, Yusuf’un (as) günahın davetkârlığına, Eyüp’ün (as) hastalıklarına sabrı ne güzeldir (Fe sabrun cemil!).
 
Sabır ile tevhit hakikati arasında yüksek bir mahiyet benzerliği vardır. Sabırda da bir nevi “Gayba iman” vardır. Her türlü zorluk, hastalık, bela ve musibette Allah’ın (cc) lütufları tecelli etmiş, vaki olmuşçasına sabretmek elbette tevhidin bir cüzüdür. Mesela güçlü bir müşrik ordusu (Hendek) etraflarını sardığında müminlerin (Özelde de sahabeyi güzinin) imanı ve sabrı böyledir: “Vakta ki müminler (Müşrik) ordularını gördüler, dediler ki “Bu bize Allah’ın ve Resulünün vadettiğidir ve Allah ve Resulü doğru buyurmuştur. Ve onlar için başka değil, iman ve teslimiyeti arttırmış olur” (Ahzab/ 22). Ebrehe’nin ordusunun Mekke’yi kuşatması ile müşriklerin Medine’yi kuşatmaları aynıdır. Abdülmuttalip’in Allah’ın (cc) nusretine imanı Medine’deki Sahabe-i Güzin’in imanının adeta ilk basit nüvesidir, habercisidir. Bu sabır ve sebat müdafaasında bile Allah’ın Resulü (s.a.v.) ashabına “Acele ediyorsunuz” demiş, uyarmıştır.
 
Sabur ism-i şerifinin dünyadaki gölgelerinden biri de büyük ve kudretli hükümdarların ve hâkimlerin –Beşeri planda bile- en önemli vasıfları cezalandırmakta acele etmemeleri, ceza vermede herhangi bir nakıs hisse ve tehevvüre kapılmamalarıdır. Zira tam adil karar ve müstakim tatbiki için acelecilik, hissi tutum, marazi tehevvür ve hiddet hükmün ve icranın mahiyetini ve salahını bozan unsurlardır. Bu yüzdendir ki, hazreti Ömer (ra) hırsıza ceza verirken hiddet gösteren hâkimi azletmiştir.
 
“Ya Zatı Sabur (cc)! Bize Esma-ül Hüsna’nın ve tevhidin hakikatini idrak ve yaşamada sabır ver. Bela ve musibetlere, hastalıklara, nefsimizin günaha davetlerine, kâfir ve zalimlerin münafıklarla birlikte hücumlarına karşı bize sabır ver. Dönemimizin bizleri İslam’dan uzaklaştıran özelliklerine karşı kalbimizi, ruhumuzu koruyacak sabır zırhını lütfet. Zulümlere, tasallutlara, hücumlara karşı sinemizi sabırla tahkim et. Âmin”
 
 
ROTAP- banner-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir