Dam Başında Sarı Çiçek

MEHMET AYCI
Dam Başında Sarı Çiçek | TÜRKÜ YAZILARI |
 
Yahya Kemal, “şarkılarımız bizim romanımız” derken, bu sözü yineleyen Tanpınar “türküler bizim romanımız” derken bir yaşanmışlığı, aşkı ve acıyı içselleştirmeyi ima etmiyorlar sadece.  Bir romanda ne varsa türkülerimizde var çünkü. Mekândan şahıslara, olaydan iç çatışmaya, düğümden serime, ince bir bakışla türkülerde görülebilir. Bir roman bütünlüğü… Türküler elbette roman değil. Roman romandır, türkü türküdür. Roman yakılmaz; türkü yakılır. Roman dilden dile dolaşmaz, türkü dolaşır. Roman daha çok kurgudur; türkü bütün kurguların ve kuramların dışında bir yalınlığı beraberinde getirir.
 
Türkülerimiz layıkıyla dünya dillerine çevrilebilse Türk Edebiyatının, dikkat ediniz Türk müziğinin demiyorum, Türk Edebiyatının ne kadar görkemli olduğunun anlaşılması bir yana, dünya insanı da bizim estetiğimizden nasipli hale gelir. Mübalağa etmiyoruz, elbette her toplumun halk türküleri kıymetlidir, kendi toplumuna bir şey söyler; ne var ki dünyada bizim milletimizin hayat yolculuğundan geçmiş, benzer bir tecrübeye sahip bir millet olmadığı için türkülerimiz daha müstesna bir yer tutar.
 
Folkloru, arkaik olanı yüceltmek gibi bir derdimiz yok. Bu tartışmalar Türkiye’de zaman zaman yapıldı. Ancak, türkülerin bizim yaşanmışlığımızın damıtılmış, bedii hale gelmiş en önemli mahsulleri olduğuna parmak basan, buradan yola çıkarak edebi ürünler ortaya koyanların sayısı parmakla gösterilecek kadar az.
 
Bu kadar yargı cümlesi yeter.
 
Türkümüz “Dam Başında Sarı Çiçek”…
 
Mekân olarak Ürgüp gidilecek yer olarak var türküde; asıl mekan dam başı… Oradaki sarı çiçek, hem Ürgüp’e gitmesini istediğimiz sevdiğimizi, hem içimizde onu nasıl narin, nasıl taze, nasıl güzel gördüğümüzü söylüyor. Bu sarı çiçekli ev/dam aynı zamanda sevdiğimizin evi… Sadece dışarısı değil, köşeli odaları da “gül” ve “reyhan” döşeli… Biz güle meyletmişiz de gülün bize meylettiği pek aşikâr değil… Hak yoluna kurban kesilmesini gerektirecek bir zorluk, bir özlem olmakla birlikte, türküyü söyleyene ümit verilmediği gibi, hayır da denmemiş.
 
Feride’yi seven oğlan türkünün ikinci dörtlüğünü kendi içinden, olumsuz ihtimale karşı söylüyor gibi… Ben de sana layığım, yoksa benim haricimde kimse seni benim gibi sevemez, gideceğin başka birisi peşin kötüdür diyor. Kendinden emin yani.
 
Uzatmadan söyleyelim: Türkü şöyle:
 
“Dam başında sarı çiçek (oy oy)
Burdan kalkak Ürgüp'e göçek
(Nenni de Feridem nenni)
Ürgüp'e vardığımız gece (oy oy)
Hak yoluna kurban kesek
(Nenni de Feridem nenni)
 
Gidiyorum işte gör (oy oy)
Hayalde gör düşte gör
(Nenni de Feridem nenni)
Kıymetimi bilmedin (oy oy)
Bir kötüye düş de gör
(Nenni de Feridem nenni)
 
Odaları köşeli (oy oy)
Gül  (i)reyhan döşeli
(Nenni de Feridem nenni)
Ne ağladım ne güldüm (oy oy)
Ben bu derde düşeli
(Nenni de Feridem nenni)
 
Türkü Ürgüplü Refik Başaran’dan alınmış. Kaynak kişisi en iyi söylüyor. Başta Arif Sağ olmak üzere icra eden herkesten dinlenebilir.
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir