Bir Mütereddit Dünyamız   

SATILMIŞ ÜMİT ÇETİNKAYA Bir Mütereddit Dünyamız   

SATILMIŞ ÜMİT ÇETİNKAYA
Bir Mütereddit Dünyamız   
 
Yaz aylarına, tatile girmeden başladığım kitaplardan birkaçı Peyami Safa’ya aitti. Onun “Eğitim, Gençlik, Üniversite” başlıklı kitabından çok faydalandım. Hatta bu kitapta Peyami Amca’yla fikirlerimizin azami derecede uyuştuğunu ve derdime tercüman olduğunu da söylemem gerek. Yeni Maarif Modelimizin değerlendirilmesi sürecinde bu kitabın elime geçmesi de tesadüf değildir diye düşünüyorum.
 
Hiç tereddüt etmeden, Ötüken Yayınları’nın güzel indiriminden aldığım diğer kitaplardan biri de Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana’sıydı. Toprak Ana’yı bitiremediğimi itiraf ediyorum ama sırada o var. Toprak Ana’da iki ana var biliyorsunuz: birincisi bildiğimiz Toprak Ana, diğeri Tolganay Ana. Romanında savaş zamanında insanların yaşadığı sıkıntıları, cephede kaybedilenlere acıları ve ayrılıkları anlatıyor Aytmatov.
 
Bitirdiğim ikinci Peyami Safa kitabı ise “Bir Tereddüdün Romanı” idi. Romanda muharrire ek olarak iki kadın karakter de yer almakta. Birincisi, bir kitabı yer yer okuyan Mualla. İkincisi ise, adının gerçek olup olmadığı bile tereddütte olan Vildan. Bu kadın karakterlerin yolu bir şekilde yine adı verilmeyen yazarla kesişiyor. Peyami Safa’nın karakterlerin psikolojik tahlillerini ne kadar ustaca göz önüne serdiğini romanında görüyorsunuz. Özellikle İtalya’dan çıkıp gelen, hayatı ve duygularını uçlarda yaşayan Vildan’ın bana, Sebahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını hatırlattığını ya da çağrıştırdığını söylemeliyim.
 
Bir Tereddüdün Romanını bitirdikten hemen sonra, Haziran’ın 25’inde Safranbolu Belediyesi’nin Leyla Dizdar Kültür Merkezi’nde gösterilen “Kadınlar, Filler ve Saireler” isimli tiyatrosunu izledim. Fazla spoiler vermeden oyunda üç kadın karakter olduğunu belirtmeliyim. Hatta “evlilik” mevhumu kapsamında mağduru oynayan kadın karakterlerin birbirinden habersiz ortak rüyalarına bile girdiklerini görüyorsunuz. Devlet Tiyatroları’nın bir eseri olan oyunda salon hınca hınç doluydu. Bu tür etkinliklerin Safranbolu’muzun vizyonuna ve kültürüne olumlu katkılar sağladığı göz ardı edilemez elbette.
 
Tiyatro sonrası eve dönerken minibüste oturan bir yaşlı çift gördüm. Gerek giyimleri gerek birbirleriyle iletişimleri olsun hiç de bu dünyadanmış gibi görünmüyorlardı. Uzun bir yaşamı paylaştıkları her hallerinden belli olan bu çift bambaşka bir dünyanmış hissi verdiler bana. Belki de uzun zamandır gidemediğim bir tiyatro oyunun hâlâ etkisindeydim.
 
Gelelim yaşlı ve yalnız dünyamıza. Küresel ve bölgesel çapta savaşların, istilâların, kıyımların, soykırımların ve sonuç olarak ölümlerin devam ettiği bir dünyanın içinde yaşamıyor muyuz? Hiç tereddüt edilmeden insanların canına saldırılıyor kaç aylardır.
 
Sonuç olarak acaba, Dünyamız mikro düzeyde kendi ekseni etrafında dönmekten ve makro düzeyde Güneş’in etrafında salınmaktan ne zaman tereddüt gösterecek onu belki bizler görmeyeceğiz.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir