Saklıkent

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Saklıkent
 
Dokundukça kelimelerin üzerine her biri kaçacak delik aradı kâğıt üzerinde.  Duygularımı ifade edecek sözcükleri birbirine düğümlemeye çalıştım bütün gün. Sesler parmak uçlarımdan kıyı köşe saklandılar. Uzun bir sessizliğe bıraktım sözlerimi. Saatlerce bir kemanın ritmini dinledim. O inledikçe gri renkli damlalar düşürdü göz pınarıma. Keman söze bıraktı parmak uçlarımı, ben göze bıraktım buğulu bakışlarımı
 
Kimse farkında değildi, gözlerimin hüzün devşirdikçe koyulaştığının. Seslere koştum, kelimeler yaptım onlardan. Cümleler bıraktılar parmak uçlarıma. Her cümle ıslaktı satırlarımda. Hâlbuki sığınacaktım bu gece onların koynuna. Yine yaralanmıştım yine yanmıştım ıssızlığımda. Yine gülüşüme gölge düşmüştü. Yine başımı yaslayacağım paragraflar silikleşmişti. Oysa omzunda sabahlayacaktım.
 
Parmaklarımı tuşların üzerinde bırakarak doğruluyorum. Gizli mabedime doğru yol alıyorum. Adı Saklıkent. Beklentilerden uzak, yetişme telaşı tutmuyor eteklerimden. Zamanı sıfırlayıp sıfırdan çıkarıyorum varlığımı. Yorgunluk libasından sıyrılıp başbaşalığın sunduğu sessizliği yudumluyorum. 
 
Uyuyup, bu nazlı esintinin koynunda uyanmama hissiyatı sarmalıyor yüreğimi. Latif dokunuşlar bırakıyor yanaklarıma. Huzuru bulmanın sarhoşluğu sarıyor ruhumu. Yalnızlığın huzurunda dinlenirken neden kalabalıklarla yorarız kalbimizi?
 
Kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyorum.
 
Günün telaşında ruhun ve bedenin çırpınışları ile kalıyorum. Gönüllemek adına koşturmaca… Hani incinmenin tadını bilmekten gelen, incitmeme… Hoş tutmak adına paralanıyorsun ayak sesleri arasında. Ve çoğunluk yorgunluğunun farkında değil.  Ne ses, ne seda, ne de nefes duymak istersin. O derece tükenirsin kalabalığında.
 
Bir başka ‘’ben’’ yok biliyorum. Ben biliyorum da siz biliyor musunuz? ‘’Beni’’ biliyorum da ne kadar kollayıp koruyorum aranızda? Her darbenin darp izleri var kalp hanemde. Duyguların kalpten her geçişinde sızlıyorum. Her açtığınız yarada ‘’bana’’ bir o kadar arsızlaşıyorum. Azaldıkça gülümsüyorum. Gülmek yakışır bana, istediğiniz bu yüzüm değil miydi?
 
Farkında değildiniz ne denli azaldığımın…
 
Yetinmediniz, yetemedim. Şimdi gitmek vaktidir payıma düşen . Size de, gidişin kollarına aldığı suskun yüreği seyretmek düşsün.
 
Saklı kent'in hasreti tüter burnumda. Bulutlar alçaldı yine.  Kentin benlik atmosferine yağmadan yoğuşmalıyım.
 
Her zaman iki bilet alırım kendime. Biri bana biri yalnızlığıma…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir