Bir Pazar Klasiği; Vapur Sefası

YASEMİN BAHAR
Bir Pazar Klasiği; Vapur Sefası
 
Mevsimlerden Sonbahar, aylardan Kasım. Yavaş yavaş güneşe hasret kalacağımız günler yaklaşıyor. Hal böyleyken hava biraz ılıkken ve gökyüzünde güneş varlığını gösterirken evde duramıyorum, soluğu Konak – Karşıyaka hattındaki vapur kuyruğunda alıyorum. İnsanların bitmeyen bir acelesi var. Her yere koşuyorlar, koşuyoruz adeta. Vapura binerken de hızlı adımlar atıyoruz. Önümüzdekini geçmeye çalışırken, yanımızdakine çarparak…
 
Denizi en rahat görebileceğim, martılara gevrek atanları izleyebileceğim, denizin kokusunu ciğerlerime doldurabileceğim bir yere geçip oturuyorum. Sırtım insanlara, yüzüm denize dönük… Motorun sesiyle dalgalar köpürmeye başlıyor. Dalgalar köpürdükçe vapur yönünü Karşıyaka’ya çeviriyor. Çok geçmeden martılar denize düşen gevrek parçaları için sıkı bir mücadeleye başlıyor. Her parçayla birlikte çığlık kopuyor önce, sonrasında ise denize doğru uçan bir martı ve mücadeleye kaldıkları yerden devam eden martılar. Ekmek kavgası diyorum içimden, martılar için de zor olmalı
 
Göz ucuyla solumdaki hareketliliği inceliyorum. Anladığım kadarıyla üç minik kardeş neşeyle ve heyecanla martıları besliyor. Babaları gevreği parçalara ayırıp çocuklarına paylaştırırken, anneleri çocuklarının isimlerini sıralayıp kendisine bakmalarını istiyor çocuklarının fotoğraflarını çekebilmek için. Baba ve çocuklar o anı doyasıya yaşarken, anne gergin bir şekilde anı telefonun kamerasından izliyor. Çocuklarının her anını kayda alacağım derken on beş dakika süren vapur sefasından kendine bir pay alamıyor. Elinde üç beş resim var lakin o andaki heyecan ve mutluluktan yoksun. Hayatını yaşayamıyor, hayatını izliyor…
 
Sağ tarafımda ise sakinlik hâkim. Bir çocuk oturuyor yanı başımda. Nasıl oturacağını bilemez haldeydi az önce. ‘’Denize doğru dön, benim gibi’’ dediğimde anlamsızca yüzüme bakmıştı. Sanırım aynı dili konuşmuyorduk. Elimle işaret ederek anlatmayı denedim ben de ‘’Denize dön’’. Ve çocuk kanepeye oturarak denize doğru dönebilmeyi başarmıştı. Rahatsız olmasından çekinip başımı yeniden denize ve martılara çevirmiştim ama gözüm ondaydı. Acaba ne düşünüyordu denize bakarken? Çok geçmeden üşümeye başlamıştı. Üzerinde kısa kollu bir tişört vardı. Sonbaharda olduğumuzdan bihaber miydi? Yoksa güneşe mi aldanmıştı? Ya da ceketi mi yoktu? Abisi mi, babası mı olduğunu anlamadığım bir adam ceketini çıkardı ve çocuğa giydirdi. Çocuk ellerini ovuşturup ısınmaya çalışırken gözlerini derin sulardan ve martılardan alamıyordu. Suriyeli olduğunu anladığım çocuğun gözlerindeki hüznü fark etmemek elde değildi…
 
Bir yandan martıların çığlığı, diğer yandan insanların gürültüsü derken vapur Karşıyaka sahiline ulaşmıştı. On beş dakika; sol yanıma bakarken hızlıca akıp geçerken, sağ yanıma baktığımda saatler sürmüş gibiydi. Algının zamanı etkilemesi miydi bu zaman farkının sebebi? Sonbaharın hüzün kokması mı? Sevincin hemen bitmesi ama acının sabitlenip zamanı yavaşlatması mı? 
 
Bir Pazar klasiği olan vapur sefası son bulurken, insanlar aceleyle çarşıya koşuyorlardı. Bense hala düşünüyordum, bu sefadan bana ne kaldı diye. Bir yanım çocuk sevinci, diğer yanım çocuk hüznü, ikisi de masum, ikisi de hayat ve sonbahar…
 
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir