Yeni Yıllar Yeni Zamanlar ve Yeni Saatler

MEHMET ALİ BAL
Yeni Yıllar Yeni Zamanlar ve Yeni Saatler

Zaman doğrusal değil, iç içe geçmiş dairevi katmanlardan oluşuyor. Zamanda son duraklar dediğimiz noktalar yeni başlangıçların, doğan güneşler gelecek gecelerin, geçen yıllar yeni yılların ve gelen yıllar ise şimdiden geçmişin ümitli sayfalarının işaretçileri olabiliyorlar. Zamanın dairevi keyfiyeti herkesçe malumdur. Bu malum keyfiyeti yeni yorumda bulunmak maksadıyla tekrar ediyorum. Bu dairevi keyfiyet, helezonik yapı her an taze kalabilme umudunu, imkânını sağlıyor.
Demiyor mu Yunusumuz:
“Her an tazeleniriz,
Bizden kim usanası”.
Bu Yunus gibi müteheyyiç ruhların daimi taze kalabilme fıtratlarının şiirsel dışavurumudur. Ancak, bunun yanında zamanın kendisine özgü keyfiyetini de ifade etmektedir diye düşünürüm.
 
İşte yeni yıl bu dairevi mahiyetin içindeki köşe taşları ve girdapların başlangıç noktaları. Varlığın içinden süzülerek akan zaman nehirlerinin milyonlarca köpüklerinden bir tanesidir. Ancak bu sıradan olağanlık demek değildir. Her biri bir diğerinden farklı milyonlarca köpükten bir tanesidir. Kimileri birbirine benzer köpüklerden birinin fanusunda kimleri de hepsinden farklı bir köpüğün fanusunda yaşarlar, idrak ederler yeni yılları…
 
Nedense belli zaman dilimleri arasında tekrarlanan kutlamalardan dolayı yeni yılları da çoğunlukla olağan duraklar olarak görürüz. Bu olağanlığı da dışsal eğlenceler ve kutlamalarla aşmak isteriz. Burada kutlamaları olumsuzlayan bir amaç söz konusu değildir. Sözümüzün maksadı yeni yılların gerçekten yeni zamanlar olmasına vurgu yapmaktır. Nitekim hayatımızda öyle dönemler vardır ki, her birinde başka bir ben olduğunu görürüz.
Yaşanan heyecanlar, idrakler, bakış açıları her dönemde adeta aynı bedende ayrı insanların yaşadığını hissettirmektedir. Hatta yaşadığımız gün içinde vakitlerin değişiminde bile insan ruhunun farklı iklimlere yelken açtığını yaşarız. Sabah saatleri tazelik doludur mesela. Şafakla beraber gözlerimiz açık nefes almaya başlamışsak, kalbimizin nefesle birlikte hayat da aldığını hissederiz. Her nefes varlığımızı tazeler ve gençleştirir, bizim hayatla güçlü bağla kurmamızı sağlar. Güneşin zirvede ve koşuşturmanın yoğun olduğu saatlerde varlığımız birbiri içine geçmiş telaşlarla kaplıdır. Bu yüzden olsa gerek biraz da idrakimiz ve dikkatimiz içimize değil dışımıza yöneliktir.
Varlığımız o telaşın içinde kaybolurken biz aksine tüm varlığımızla dünyanın merkezine yoğunlaşma gayretini taşırız. Günbatımına doğru biraz yorgunluk, biraz geçen zamanın en önemli aydınlık parçasının kayboluşunun hüznünü hissederiz. Tabi ki bu aşırı iş yoğunluğu yaşayanlar için söz konusu olmayabilir. Zira iş yoğunluğu ve iş telaşı bazen bu zaman dilimlerini birbirine benzeştirebilir, hepsini aynı kılabilir. Ki bu ne büyük bir tehlikedir. Zamanın uzunluğunu iptal eden bir yekpare olağanlık kaplamıştır hayatımızı.
Biz de bir süre sonra olağan ıradan insanlardan biri oluruz. Hayatımızın monotonluğu zamanı da kısaltır, hatta anlamsızlaştırır. Eğer gece öncesi karanlığın düşük yoğunluklu tonunu hissedebiliyorsanız bu saatlerin bize vereceği bambaşka duygular vardır. Hele ki, o dinginliğin ve sükûnetin kendini dayattığı gece saatleri kendimizi yaşama vakitleridir. Bu yüzden hayatı bir küheylan gibi soluk soluğa yaşamak isteyenler gece saatlerini uykudan uzak tutarlar. O saatler ki ilhamların, vecitlerin, heyecanların, yakarışların, vs. zirveye çıktığı saatlerdir. Bireysel yapımızın iyice belirginleştiği saatlerdir.
 
Daha da ileriye taşırsak zamanın dilimleri arasındaki özgünlüğü, birbirine benzeşmezliği bazen her nefes alış verişimizde bile dünyaya farklı bir mahiyette gelmekteyizdir. Bir nefes sonramız meçhul dür, aldığımız her nefes diğerlerinin toplamına nazaran özgündür ve insan varlığı bu uzak dünyalar arasında gidip gelmektedir. Çok da ötesine gidecek olursa bir nefesin ucunda ölüm bir diğer nefesin ucunda ise hayat vardır. O yüzden Doğunun büyük bilgesi Sadi “Her dü nefes şükür vacibest” (Her iki nefeste şükür vaciptir) demektedir.
 
Her nefes bizi ölüm ve hayat arası bir tercihte hayata bağlıyorsa (Ki bu tercih sahibi şüphesiz Allah (cc) tır), bu büyük iki gerçeğin arasında gidip gelen insan varlığının iç yapısında büyük dönüşümlerin, fırtınaların, kaynamaların olduğu da bir gerçektir. Bu yüzdendir ki gerçek bir inanç sahibinin her nefesin en azından farkında olması beklenir. Her nefeste bir adım daha kâmil insan olma yolunda ilerlemesi arzu edilir.
 
Bu cümlelerle resmedilen zamanın mikro dilimlerindeki olağanüstülüğün basitçe yıllar olarak adlandırdığımız daha büyük zaman dilimleri için geçerli olacağını söylemek malumu ilam olacaktır. Ancak, bu daha büyük zaman dilimlerinin anlamlandırılması, idrak edilmesi için kendimizden bir şeyler katılması, her şeyden önce de yeni bir yıl içinde gizlenmiş yeni bir dünyaya girildiğinin bilincinde olunması gerekmektedir. Zamanın dev dalgaları arasında savrulan bizler için yeni yıl yeni bir dünya demektir kuşkusuz.
Bu yeni dünya geleceğe atılmış bir gezende de olabilir geçmişte filizlenen bir gezegende de… Her iki halde de bu yeni dünyanın algılanması esas olmalıdır. Geçmişten devam eden bir zamanı hala yaşamak durumunda olmak da vardır, yepyeni bir dünyaya girildiğini hissetmek de vardır. Bilgelik der ki, yeni bir zaman dilimine adım atmadan önce durun ve kendinizi, atmosferinizi dinleyin, olağanüstülüğe dair ipuçlarını gözlemleyin, yeni zamanların işaretlerini kavrayın. Yaşamı tazelemek böylece mümkün hale gelir…
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir