MEHMET ALİ BAL
Zaman Evreni ya da Maddi Evrenimizin İksiri
Mekânsal Coğrafya ve Zamansal Coğrafya
Tıpkı fiziksel evren gibi ayrı bir zaman evreni var mıdır? “Dünya Ahretin tarlasıdır” derken acaba sadece dünya üzerindeki maddi âlem mi kast edilmektedir? Yoksa dünyada geçirilen veya takdir edilen “Zaman” da dünya kavramı içinde midir? Uzayın derinliklerinde zamanın izafileştiği astral sahalarda ve gezegenlerde sanki zaman coğrafyasının işaretlerini, iklimlerini görürüz.
Anlaşılıyor ki, “Zaman” dünya dediğimiz olgunun mahiyetinin bir parçasıdır. Bu fiziksel evrenin bir uzantısı anlamında değildir. Ayrı bir mahiyet ve müstakil varlık olarak maddi evrenin ikizidir. İnsan olarak bizim açımızdan bakıldığında bir farklı mahiyet olarak maddi evrenimizin “İksiridir”.
Evet, zaman bizim içinde çabaladığımız “Tarla”dır. “Yemin olsun o asra” ibaresini takiben sayılan hüsranda olan insan ile diğer istisna tutulan bahtiyar insanların zikredilmesi bu “Tarla”nın Ahirete ait “Zaman” olduğunu göstermektedir.
Bu varlığın bazen ikizi bazen de iksiri olan esrarengiz varlığın anlam ve hatta objektif boyutunun ne kadar değiştiğini anlamak için:
“Güneş dürüldüğü zaman
Ve yıldızlar döküldüğü zaman
Ve dağlar, yürütüldüğü zaman
Ve yüklü develer, başıboş bırakıldığı zaman
Vahşi hayvanlar, bir araya toplandığı zaman
Denizler tutuşturulduğu zaman
Nefisler birleştirildiği zaman
Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!” (Kuran, Tekvir; 1-9) ayetlerini idrak etmek yeterlidir. Yaşananların, yaratılanların dehşeti ve büyüklüğü öylesine büyüktür ki, o anın saniyesi bile asırlarca yaşamış olmak gibidir kuşkusuz.
Nitekim “O halde (siz de) inkâr ederseniz çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (Kuran, Müzzemmil; 17) ifadesi “O günün” nasıl bir gün olduğunu, zamanının ne denli dehşetli olduğunu ilan etmektedir. Bu nasıl bir gündür ki “Gün olur asra bedeldir”.
Bir an “Zaman” ve yakın anlamlı kelimelerin Mukaddes Kitabımızda nasıl ve ne kadar sıklıkla yer aldıklarını hatıra getirirsek, adeta hayatın muammasını çözmek zamanın esrarını anlamakla mümkün olacak görünmektedir. Adeta birbiri içine geçmiş daireler içinde yörüngesinde dönen dünyamız zamanın esrarengiz dehlizlerine girip çıkmakta, her zaman aralığında bir oluş doğmakta ve her hareket de bir zaman damlası doğurmaktadır.
Zaman da Mekân Gibi Kaderdir
Coğrafyanın kader olduğu söylenir. Birçoğumuz duymuşuzdur. Coğrafya üzerinde yaşayanları bir yöne sevk eder, belli olaylarla karşılaşmak mukadder olur. Beşeri iradenin ve başka amillerin yanında coğrafya da bir amildir. Ancak, tıpkı coğrafya gibi “Zaman” da bir amildir, başat etkendir. Aynı coğrafyada yaşanan farklı dönemlerde “Zamanın ruhu” dediğimiz başat etkenin tesirini görürüz. Zaman bütün amillerin bir şans veya nasip adına ne dersek diyelim en mükemmel simetride bir araya gelmesi değil midir?
Biraz daha konunun derinine inmek gerekirse “Allah âlemlerin Rabbidir” derken, sadece yaşadığımız dünyaya benzer başka âlemlerin yanında halen yaşadığımız âlemin zaman boyutu da kast ediliyor gibi görünmektedir. İşte bu boyut yaşadığımız âlem gibi ayrı bir âlemdir, maddi âlem bir başka açıdan zamanın bir parçasıdır. Bu yüzden olacak ki, Şahı Nakşıbend “Evradı Kudsiyesinde” şöyle dua eder: “Ey (bütün) zamanların ve vakitlerin Rabbi”.
Allah’ın mutlak sahibi olduğu “Mülk” kavramı içinde “Zaman” da yok mudur? “O günler ki onları insanlar arasında çevirir dururuz” ifadesi ki, “Günler” kavramından da anlaşılacağı gibi “Zaman” ve yakın anlamlı veya alt anlamı sayılabilecek kelimelerin zikredilmesi ayrı bir varlık alanına işaret etmektedir.
İnsanlık ailesinin yıldızlarının en parlak Güneşimiz (s.a.v) ile yaşadıkları örnek hayata, yere izafeten değil de zamana izafeten “Asr-ı Saadet” denilmesi ne kadar da denk düşmektedir.
Coğrafya için pusula, zaman için saatler vazgeçilmez. Zamanın uçsuz bucaksız denizlerinde, dev dalgalar içinde karanlık dehlizlerinde zamanın pusulası diyebileceğimiz “Saatleri ve Saatlerin Ruhunu” bilmeye mecburuz…
Doğru saatlerde buluşmak üzere efendim…