YAREN KAYIP
Zaten Dünya Da Aşktan Kırılıyor!
Geçmişin bir ateş başında toplaşıp, ellerinde birer avuç kuru üzüm, kavurga veya hedikle ailenin ya da mahallenin en gün görmüş adamından, adeta büyüsünde kaybolduğu masal tadında hikayeler dinleyen çocukları, şimdinin çocuklarının nece konuştuğunu dahi anlayamıyor maalesef. Çelik çomak, körebe, uzun eşek, beş taş, yağ satarım bal satarım oyunlarıyla büyümüş dedeler ve Battle strike ,Call of Duty, Medal of Honor vb. oyunlarda çocukluğunu kaybetmiş torunları arasında git gide açılan koskocaman bir uçurum var . Eline annesinin şişlerini ve sevdiği bir kaç renk ipi alıp, halasının teyzesinin hatta komşu ablanın peşinde bana örgü öğret diye dolanan kızlar sanki asırlar öncesinde kalmış…
Türkünün, çayın, dostluğun, muhabbetin hasbıhalin yerini, twitlemek, mail atmak, like etmek almış. Sarılmaların, kucaklaşmaların yerini sanal dürtmeler almış. Tevazu adına kibrin, vefa adına egonun, görmüşlük adına görgüsüzlüğün, ilim adına cehaletin kol gezdiği bir yaşam. Kimsenin bir şey yaşamadan, hissetmeden, okumadan dinlemeden hatta bilmeden her şeyi, okur gibi, dinler gibi, bilir gibi hatta yaşar gibi yaptığı, yalan olan dünya hayatını hepten yalan kılan sanal bir hayat sürüp gidiyor dışarıda…
Eskiden onca yokluğun içinde bereket dolu sofralarda, iki lokma ile doyan çoluk çocuk, oğul uşak, kız gelin, şimdi saray gibi evlerde dahi ziyafet sofralarından aç kalkıyorlar. Mutsuzlar çünkü kanaatten, hoşgörüden, paylaşmaktan, sevmekten, fedakârlıktan, tahammülden çok uzak ben merkezli bir dünya içinde tek başınalar. O kadar yalnızlar ki, facebook ya da twitter’daki, çoğunu tanımadığı arkadaş sayısının çokluğu ile bu yalnızlığı bastırmaya çalışıyorlar. İnstagram’da fotoğraflarını like eden insanların övgüsüyle kendi kendileriyle barışmaya çalışıyorlar.
Sosyal medya sayfaları, okunmayan kitaplardan alıntılarla, bilinmeyen şairlerin şiirleriyle, anlaşılmamış filozofların sözleri ile dolu. Her şeyi “kopyala yapıştır” yaparak yaşayan bir nesil var. Necip Fazıl deyince, Üstadım diye adını desturla anıyorken, Çile şiirinin dahi sadece adını bilen bu insanlar Üstad’ın on ayrı kitaptan yüz ayrı sözünü paylaşıyor duvarında. Zarifoğlu’ndan en zarif dizelerle duvarını süsleyen birine burada şair ne demek istemiş diye sorsan verecek doğru düzgün bir cevabı yok. Gün boyu duvarında ayet hadis paylaşanlara, Efendimizin anne babasını eşlerini, evlatlarını soracak olsan, adlarını dahi sayamıyor, ehli beyt nedir desen kem küm ediyor açıklayamıyor. Ehli Sünnet’ten, Sünnet’e uygun bir yaşamdan bahsedildiğinde, evet Müslümanlarda sünnet olmak şart diyenler bile var. Cuma namazı vaktinde Cumanın faziletini anlatan arkadaşların o paylaşımlarını camiden yapmış olabileceklerini umut edip ümitvar oluyoruz. Anne babaya hürmetten sevgiden kırılırken ortalık, huzur evlerindeki yaşlıların sayısı gün be gün artıyor. Köyüne özlemle yanıp tutuşan insanlar, her nasılsa bayramda memlekete gitmek yerine, rahatından lüksünden ödün vermeden dinleneceği bir tatil beldesi arıyor.
Sayfalar klavye mücahitlerinden geçilmiyorken, asıl cihadın nefisle olduğunu idrak edenler öylesine az ki. Ümmet kardeşliğinden dem vurup durulurken, yanında yöresinde mülteci görmeye dayanamayan, onlara aşağılayan, tiksinen, yaralayan bakışlarla bakan, Mülteci bir çocuktan aldığı bir şişe suyun parasını vebalıya uzatır gibi elinin ucuyla uzatıp, onları eze eze, incite incite yaptığı ufacık yardımla vicdanını tatmin etmeye çalışanlarla dolu ortalık. Ümmet bilincinin, Müslüman vicdanını, bombalar altında ölen çocukları haberlerde görünce kanal değiştirmekten öteye taşıyamayan, sosyal medya sayfalarında bu görüntüleri beğenerek ya da paylaşarak, sorumluluğunu yapmanın eşsiz huzurunu yaşanlar bile var.
Bir de sosyal meydanın sanallığını unutup iyi kötü ayrımını orda gördükleriyle yapmaya başlamış olan ve bununla birlikte yanlış bir güven oluşumu ile bedeli çok ağır olan hatalar var ki o bambaşka ve gerçekten irdelenmesi gereken bir konu…
Hâsılı kelam; yaşamıyor, yaşıyormuş gibi yapıyoruz ve bu kadar sanallık hayra alamet değil! Bazen paylaşım sitelerinde gezinirken paylaşımlardaki, o vıcık vıcık edilmiş aşka, sevgiye, vefaya, duyarlılığa, cesarete, muhabbete bakıp acı acı gülümsüyorum… Ve istemsiz bir cümle dökülüyor dudaklarımdan:
Evet, evet, her şey o kadar güzel ki; zaten dünya da aşktan kırılıyor!